Google Analytics verilerine göre bloguma arama motorları sayesinde gelenlerin kullandıkları anahtar kelimeler ile ilgili Top 5 listesi şöyle;
Keyword Visits % visits
adana kebap nasıl yapılır 7 8.75%
adana nasil yapilir 5 6.25%
adana kebap nasil yapilir 4 5.00%
yeni kira yasası 4 5.00%
adana kebabi nasil yapilir 3 3.75%
Kabul, insanların hayatlarına ışık tutacak bilgiler, sıradışı haberler ya da başka yerde bulunamayacak şeylerden bahsetmiyorum ama 200' e yakın yazı bulunan bir blogun sadece Adana kebabı ile bulunabilir durumda olması da komik geldi... :)
29 Haziran 2008
Siyaset Gitgide Seviyesizleşiyor
Muhalefet, “Atatürk devrimleri travma yarattı” sözlerinin ardından kendisini eleştirenlere “Devrim Kanunları’nı okudularsa eşek gibi anırırım” diyen AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat’ın, tartışmayı, “Meclis Kütüphanesi’nden Devrim Kanunları alınıp okunmaya başlandı. Birçok eşeği eşeklikten kurtardım” sözleriyle devam ettirmesine sert tepki gösterdi. CHP yöneticileri, “sokak ağzının bir siyasetçiye yakışmadığını” dile getirirken, MHP’liler, Fırat’a “güneşte fazla kalma” tavsiyesinde bulundu.
Artık böyle haberler okumaktan ve yorumlamaya çalışmaktan sıkıldım. Türkiye gibi dünyada çok önemli bir konuma sahip bir ülkede, bu kadar sorun, bu kadar sıkıntı varken, bir grup insan, hemde iktidar sahipleri, sanki bir nebze anlayabilmişler, birazcık içlerine sindirebilmişler gibi, sanki cumhuriyete ve halkın egemenliğine saygı duyuyorlarmış gibi, hadleriymiş gibi kalkıp Atatürk' e ve devrimlere, devrim yasalarına dil uzatabilecek cüret ve cesareti kendilerinde nasıl buluyorlar çok şaşırıyorum.
Ülkesi ve halkı için bütün hayatını feda etmiş bir insana ve onun davasına, çabasına inanıp arkasından giden bütün bir ulusa yapılan bu saygısızlığın da cevapsız ve cezasız kalmamasını diliyorum...
GENÇLİĞE HİTABE
Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK
20 Ekim 1927
6 Haziran 2008
Garip Bir Denklem
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu şöyle bir beyanatta bulunmuş;
Benim anlamadığım da bu işte... Müdahili olduğu siyasi akımın temsilcileri "Ben bu ülkeyi pazarlamakla mükellefim", "gece gelseler, pijamaya çıkar satarım" diyorlar, ülkenin kar eder durumdaki bütün tesislerini başka olaylara denk getirip sessiz sedasız satıyorlar, ülkede rejimi değiştirmeye çalıştıklarını, bunun "kanlı mı, kansız mı" olacağını tartıştıklarını beyan ediyorlar, "10 Kasım törenlerinde sap gibi durmanın alemi yok" diye düşünüp, fikirlerinde Atatürkü referans veriyorlar, ülkenin ekonomik tarihindeki en büyük borçlanma rakamlarına çıkmalarına rağmen insanları uyutmak için düzmece pembe tablolar çiziyorlar, bu ülkenin toprağı için canını veren şehide "kelle", terörist başına "sayın" diyorlar ve hatta oğulları da askerlik yapmıyor, cumhuriyetin gerçek sahibini, vatandaşı, "ananı da al, git" diye kovalıyorlar, işçiyi, emekçiyi "ayak takımı" olarak görüyorlar, türbanı "velev ki siyasi simge" diye tanımlayıp, dini siyasete alet etmenin doruk noktasını sergiliyorlar, müslüman olmaktan dem vurup, "büyük ortadoğu projesinin eş başkanı" olmakla övünüyorlar, söz verdikleri halde dokunulmazlığa dokunmuyorlar, hiç bir siyasi parti kapatmasına karşı çıkmıyorlar ama sıra kendileriyle ilgili bir davaya gelince halkı, düzmece mazlum senaryolarıyla galeyana getirmeye çalışıyorlar, hazırladıkları anayasa taslağını, kendi yargı organlarından önce Avrupa ve Amerika' ya onay almaya götürüyorlar, yasalara dayanan mahkeme kararları kendi çıkarlarına olmadığı sürece, hukuk sistemine güvenmediklerini belli ediyorlar...
Ama vatanı da benden çok seviyorlar...
Bu nasıl bir denklem ?
Herkesin vatansever olduğunu, bazı kişilerin "vatanı en çok biz seviyoruz" deme hakkına sahip olmadığını anlatan Eroğlu, "Ben de diyorum ki, en çok biz seviyoruz. Sevmekte de yarışalım" dedi.
Benim anlamadığım da bu işte... Müdahili olduğu siyasi akımın temsilcileri "Ben bu ülkeyi pazarlamakla mükellefim", "gece gelseler, pijamaya çıkar satarım" diyorlar, ülkenin kar eder durumdaki bütün tesislerini başka olaylara denk getirip sessiz sedasız satıyorlar, ülkede rejimi değiştirmeye çalıştıklarını, bunun "kanlı mı, kansız mı" olacağını tartıştıklarını beyan ediyorlar, "10 Kasım törenlerinde sap gibi durmanın alemi yok" diye düşünüp, fikirlerinde Atatürkü referans veriyorlar, ülkenin ekonomik tarihindeki en büyük borçlanma rakamlarına çıkmalarına rağmen insanları uyutmak için düzmece pembe tablolar çiziyorlar, bu ülkenin toprağı için canını veren şehide "kelle", terörist başına "sayın" diyorlar ve hatta oğulları da askerlik yapmıyor, cumhuriyetin gerçek sahibini, vatandaşı, "ananı da al, git" diye kovalıyorlar, işçiyi, emekçiyi "ayak takımı" olarak görüyorlar, türbanı "velev ki siyasi simge" diye tanımlayıp, dini siyasete alet etmenin doruk noktasını sergiliyorlar, müslüman olmaktan dem vurup, "büyük ortadoğu projesinin eş başkanı" olmakla övünüyorlar, söz verdikleri halde dokunulmazlığa dokunmuyorlar, hiç bir siyasi parti kapatmasına karşı çıkmıyorlar ama sıra kendileriyle ilgili bir davaya gelince halkı, düzmece mazlum senaryolarıyla galeyana getirmeye çalışıyorlar, hazırladıkları anayasa taslağını, kendi yargı organlarından önce Avrupa ve Amerika' ya onay almaya götürüyorlar, yasalara dayanan mahkeme kararları kendi çıkarlarına olmadığı sürece, hukuk sistemine güvenmediklerini belli ediyorlar...
Ama vatanı da benden çok seviyorlar...
Bu nasıl bir denklem ?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)