28 Temmuz 2009

Open Directory Project

DMOZ - Open Directory Project
Uzun zaman sonra web çalışmalarımdan birinin DMOZ' da yer aldığını görmek çok keyif verici oldu. Kayıt isteğimi uygun bulup onaylayan editör arkadaşa teşekkürler :)

Open Directory Project olarak bilinen DMOZ, internetin en prestijli ve ciddi dizin sistemi olarak tanınır. Bir çok arama motoru sistemi ve dizin servisi bu kaynaktan yararlanır. Alexa verileri gibi, DMOZ kaydınızın olması da Google PageRank değerini etkileyen faktörlerdendir.

DMOZ, gönüllü editörler tarafından işlenir ve içeriği oluşturulur. Kayıt için başvurduğunuzda bölgeniz ya da başvurduğunuz kategori ve alt kategoriden sorumlu editör sitenizi inceler ve dizine eklenecek kalitede içerik ve tutarlılık sergilediğinizi anlarsa başvurunuzu onaylar.

Spam sayılacak, birbirini tekrarlayan ya da başka kaynaklardan kopyalanmış bir içerikle bu sisteme girmeniz mümkün değildir.

Bütün SEO makaleleri ve kaynaklarda belirtildiği gibi özgün içerik bu noktada da işe yarar. En azından etik olarak da uygun görülen bir yolla yani içeriğin kaynağına link vererek bu engeli de ortadan kaldırabilirsiniz ancak yine de içerikten alıntı yapmanın ya da kopyalamanın dışında kendi yorum ya da eklemelerinizin bulunması, içeriğinizin özgünlüğü açısından önemlidir. Zaten başka bir yerde de bulunabilecek bir bilgiyi olduğu gibi alıp kopyalamak çok da mantıklı ya da faydalı bir hareket olmaz, bu açıktır.

Sonuş olarak benim de muhteşem bir içerikle insanlığa ışık tuttuğum gibi bir iddiam yok ama en azından bana ait birşeyleri ortaya koymaya çalıştığım farkedilmiş, bu da pek keyifli... Darısı başınıza mı denir, ne denir :)

23 Temmuz 2009

Ben ya da Biz

İnsan zamanla yalnız olmaya alışıyor. Etrafında karışan, müdehale eden, yönlendiren kimse olmaması pek güzel. Neyi, ne şekilde yapmak, yaşamak, hissetmek istiyorsan öyle olmasını sağlamak elinde. Sana ait bir günde sabah uyanacağın saatten, gideceğin yere, yapacağın ya da yapmayacağın işlere, zevk alacağın ya da hoşlanmayacağın herşeye tamamen kendi özgür iradenle karar verebilirsin...

Dost dediğin insanlar da ihtiyacın olduğu anlarda yanındalar belki, dara düştüğünde sana el uzatıyorlar, derdini, sıkıntını dinliyorlar... Daha ne olsun ?

Bu noktaya kadar herşey yolunda... Aman da özgürlük ne kıyak birşeymiş!...

Bunları yaşarken, hissederken hayatına birinin müdahil olması önemli bir olaydır. Önemli olabilmesi için de o kişinin herhangi bir arkadaşdan, dosttan farklı bir yeri olması, özel birşeyler yaşatıyor olması gündemdedir.

Geçmişin, yaşananların, çekilmiş acıların, tatsızlıkların anlamı kalmaz o saatten sonra. Senin ya da onun özel bir çabası olmamasına rağmen birşeyler değişmeye başlar. Yalnız olduğun zamanlarda hissettiğin huzur verici hissin, aslında bir boşluk olduğunu, birşeylerin eksik olduğunu farketmeye başlarsın. Anlarsın ki kalabalıkların içinde de yalnızmışsın. İnsanlarla paylaşabileceğin güzel birşeyin yokmuş halbuki, günü dolduruyormuşsun; bunu anlarsın...

Sonra bir süreç başlar. Hayat arkadaşını, o özel insanı anlamaya, tanımaya çalışırsın. Bazı şeyler yadırganır, garip gelir, belki ürkersin ama garip, sıradışı bir çekim vardır bir yandan da... Senin o eski büyülü dünyanda eksik olan birşeyi tamamlamaktadır bu şahıs; sevgidir bu kalbinin ritmini hızlandıran, adrenalin salgılatan, heyecanlandırıp bazen ürperten garip şey... Şefkati hissedersin, düşünmeyi, endişelenmeyi, uykusuz kalmayı, sevinci hatırlarsın, huzurun farklı bir halini hissetmeye başlarsın. Artık "ben" dışında bir de "o" vardır... Hissettiğin şeylerden eminsen "biz" olduğunu görürsün...

Bir ses, bir "Merhaba" hayatını değiştirivermiştir artık...

Sen hasta olduğunda seninle aynı acıyı yaşayan biri daha vardır artık, zamanında yemediğinde kızan, yeterince dinlenmediğinde azarlayan, kararsız kaldığında seni silkeleyen, sinirlendiğinde sakinleştirmeye, hata yapmanı engellemeye çalışan, senin için, seninle birlikte düşünen...

Hayat bu, tökezlersin, dostların elini uzatır, tutar... Ayağa kalkar ve yoluna devam edersin.

Diğerlerinden farklı olarak o özel insan seni yerden kaldırdığında gözündeki yaşı da siler... Salya sümük ağlamak istiyorsan da bunu onun omzuna yatarak doya doya yapabilirsin.

Ter koksan da tiksinmez senden, "çalışmış, yorulmuşsun" der... Sen yorgunsan o da yorgun hisseder, halsizsen, onun da keyfi kaçar... Güldüğünde seninle aynı tadı alır kahkaha atmaktan, ağladığında senin kadar o da hüzünlüdür. Herşey, iyi ya da kötü ayrımı yapılmadan birlikte göğüslenmektedir artık. Zorla olmaz bütün bunlar, keyifli bir mecburiyet hissi vardır içinde. İstediğin için, ne şekilde olursa olsun keyif aldığın için yapmak istersin hepsini...

Şimdi düşün bakalım hangisi daha keyifli, anlamlı, daha gerçek, daha yapıcı, daha yaratıcı...

Kumdan kaleler yapıp, her dalgada bir kenarından erimesini seyretmek mi, yoksa yokuşlarıyla, inişleriyle, acılarıyla, mutluluklarıyla bir hayatı, o özel insanla paylaşıp, aşkla bezeli koca bir dünya inşa etmek mi ?

Şimdi ayrımını yapabiliyor olman lazım; yalnızlığın seni ne kadar ayakta tutabilir ya da sevgi seni ne kadar yüceltebilir...

...

Düşünebilmek insanı ayrıcalıklı kılan özellik, bu herkesce malum. Bazen düşünmeden, öfkeyle, hırçın ve fevri bir tavırla kalp kırabiliyoruz. Bu da insan olmanın cilvelerinden... Hangimiz mükemmeliz ?

Cevap şu;

Sevgiyi yaşayabilen ya da yaşatabilenler...

Netice olarak; Seni Seviyorum diyebilecek kadar cesur olabilmektir esas marifet...

Çiğdem

19 Temmuz 2009

Töreniz batsın

Hafızamda yer eden tek namus cinayetiydi Güldünya’nın ölümü. Töre cinayeti demek daha doğru olurdu belki. Bir akrabasının tecavüzüne uğrayıp hamile kalmış, yolun ortasında kurşunlara hedef olup ölmemiş ve gözü dönmüş kardeşleri tarafından hastanede öldürülmüştü. Ne suçu vardı kendisinin karnındaki bebeği korumaya çalışmaktan başka bilinmez. Belki tecavüze uğradığı anda yaşamaktan vazgeçmişti ya da tecavüz edip günahına giren insanı sevmişti. Kendisine konulan isme inat dünya gülmemişti ona, genç yaşta toprağın altına girmişti bedeni.

İsmini anımsayamadığım bir genç kız daha var yine namus cinayetinin arkasına sığınıp hayatını kaybeden. Eniştesinin tecavüzüne uğrayan, ablasının evliliği bitmesin diye sesini çıkartmadan 2 yıl boyunca erkek sıfatına bürünen bir hayvanın cinsel isteklerini yerine getiren ve hamile kaldığı zaman ailesi tarafından katledilen. Asıl ölmesi, öldürülmesi gereken eniştesi iken bedelini kendi canıyla ödemişti o da. Kim bilir daha kaç kişinin günahına girecek erkek kılığındaki hayvan, kaç genç kız namus için öldürülecek.

İki kadının da suçu tecavüze uğramaktı ama her ikisi de evlilik dışı çocuk sahibi olmakla suçlanıp öldürüldüler sanki onlara bunu yapanların hiç suçu yokmuş, uçkuruna sahip çıkamayan o adamlar çok namuslularmış gibi. Belki sevmişlerdi o adamları, inanmışlardı onlara. Ama suçlu olan, namussuz olan onlardı çünkü onları yetiştiren zihniyet hala kadını mal gibi görüyordu. Kadın sevmezdi sadece erkeğine karşı vazifelerini yerine getirirdi. Evlenir, boy boy çocuklar doğurur ve köşesinde oturup kocasından gelecek emirleri beklerdi.

Hemen her gün gazetelerin 3. sayfalarında bir aşk ya da namus cinayeti okuyoruz.
Kendisini aldatan karısı X’i sokak ortasında bilmem kaç yerinden bıçakladı.
Ayrılmak isteyen sevgilisini öldürdü.
Sevgilisiyle birlikte karısını/kocasını öldürdü…………………diye.

İnsan sevdiği, canım dediği insana nasıl kıyabilir ki? Canım dediği insanın canını alma hakkını nasıl bulur kendinde? Aldatıldığı zaman neden kendinde bir eksik aramaz da karşısındaki insana bir takım sıfatlar yapıştırıp en kolay yol olan öldürmeyi seçer? Bu kadar zor mudur canım dediğin insanla oturup konuşmak, sorunlara çözüm aramak?

Ben bu tarz olayları okudukça ve duydukça artık tek bir şeye inanmaya başladım. İnsan asla başkasına aşık olmuyor. Sadece kendimizi sevdiğimiz için bu taşkınlığımız. Birisine aşık olacaksak bile bizi mutlu edeceğini düşündüğümüz için aşık oluyoruz bence. Ve o bizi aldattığında kendi mutluluğumuz tehlikeye düştüğü için öldürme yolunu seçiyoruz. Onsuz mutlu olamayacağımızı bildiğimiz için.

Velhasıl BEN duygusundan kurtulmadan, ne adam gibi ilişkiler yaşayabiliriz ne de gazetelerin 3. sayfalarında aşk ve namus cinayetleri okumaktan kurtuluruz…

Kim Korkar Hain Hayattan


An gelir, herşeyin sonuna geldiğimi, artık çare kalmadığını düşünürüm. Ne çözüm kalmıştır artık, ne de onu arayacak takâtim... Kapatıp gözlerimi, oracıkta öylece kalayım, hiçbirşey yapmadan, düşünmeden, sadece susup, için için, sessiz çığlıklar atayım isterim.

Defalarca olmuştur bu. Sizin de böyle hissettiğiniz zamanlar olmadı mı?

Yine de bugün varsam, hala inatla ayakta durabiliyorsam, söyleyecek birkaç kelimem varsa bütün sıkıntılara, sorunlara rağmen, bu, umudum ve inadım sayesindedir.

Sabrettim, çabaladım da herşeyi çözdüm mü ? Ya da hakettiğime inandığım yerde miyim ? Hayır...

Tek ve en önemli kârım, özgüven ve inanç oldu... Aklıma ve yüreğime daha çok güveniyorum artık. İnanırsam, sabredersem ve yeterince çaba sarfedersem aradığımı bulabileceğimi biliyorum.

Dünyada hâla güzellikler olduğuna, doğru insanlar da olduğuna, aşkın uzakta da olsa var olduğuna inandım, umudumu kaybetmedim, sabırla kendim olmaya devam ettim ve hayatın bunun karşılığında verebileceği en güzel hediyeyi aldım... Daha güzel bir örnek olabilir mi?

Diğerleri mi? Onların da sırası gelecek elbet... Artık yalnız da değilim hem; bir yoldaşım var... İki kat umut demek bu da... Tüm olumsuzluklar ve hatta hayatın bizzat kendisine karşı daha da güçlüyüm artık...

1 Temmuz 2009

Blogger Aranıyor

Eğer siz de klavyenize güveniyorsanız ve en güzel "Hobi Blogu"nu ben hazırlarım diyorsanız, hemen harekete geçin!


Garanti Emeklilik tarafından desteklenen bir yarışmadan bahsetmek istiyorum. 19 Haziran' da başlamış ama geç kalmış sayılmazsınız. Eğer hobiler başlığı altında değerlendirilebilecek çalışmalarınız, takip ettiğiniz konular varsa bunlarla ilgili en fazla 3 yazı yazarak sistem içerisinde bir blog oluşturuyorsunuz ve yarışmaya katılıyorsunuz. 31 Temmuz' a kadar vakit var. Ödül de tatil planı... Detayları isteyenler şu adresten bulabilir...

hobimlemutluyum.com isimli sitenin geneline bakıldığında ise oldukça hareketli ve katılıma müsait bir ortam görülüyor. Dalıştan, ahşap boyamaya, binicilikten plates'e, yoga' ya, fotoğraf, dans, gezi, kayak, seramik gibi bir çok klüp var ve bunlarla ilgili bir takım aktiviteler, yarışmalar, atölyeler düzenleniyor. Vakti olanlara tavsiye edilir...

Siz de hobinizle mutlu olun...

"Ne özel bir yeteneğim ne de herhangi bir hobiye ilgim var... Ne yapabilirim?" demeyin. Bu siteye girdiyseniz ve bu satırları okuyorsanız, doğru yoldasınız. Siz de hobisi olan mutlu insanların arasına katılabilirsiniz.

Aslında herkesin bir hobiye eğilimi vardır. Siz de ilgi alanınızı keşfedip, hemen şimdi ilk adımı atabilirsiniz. Mesela mutfağa girip yemek yapmaya başlayabilir veya herhangi bir müzik eşliğinde özgürce dans edebilirsiniz. Cep telefonunuzla fotoğraflar çekmeye başlayabilir, "Benim spora ilgim var" diyorsanız bir raket ve top alıp bir duvarın karşısına geçebilirsiniz.

-Yazımın geri kalanı da burada.