10 Eylül 2008

Tencere Dibim Kara...

Başbakan ve Aydın Doğan atışa dursunlar, tahminim benim gibi birçok kişi "dur bakalım döksünler ne varsa eteklerinde" diyerek bekliyordur... Karanlıkta kalmış birçok noktada yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlıyor hatta...

Ben bu kadar şeyi nasıl toplasam da anlatsam derken Sabah yazarlarından Umur Talu durumu gayet güzel özetlemiş...

Düzen budur!

"Büyük iktidar" ile "Büyük medya" arasında (nihayet) açıkta patlayan "kavga" ibretlik.
Ülke yönetimine hâkim olan ile halkın "haber, bilgi alma hakkı"na büyük ölçüde hâkim olabilen arasındaki patlama, hepimizin beyninde ve hayatında patlamış bir boru!
Yazının devamında gözden kaçan ayrıntılar da var. Okumanızı tavsiye ediyorum... Yazıya ulaşmak için...

Technorati Tags: akp, tayyip erdoğan, aydın doğan, doğan medya, yolsuzluk, rüşvet, basın özgürlüğü, eleştiri, saygı

8 Eylül 2008

Arazi Mafyası - Vol.2

Daha önceki yazımda (Bkz.Arazi Mafyası Vol.1) dönen dolapları hatırlamış ve üzerine fikir yürütmüştük, fikir beyan etmiştik. Şimdi de başka bir yangından sıçrayan kıvılcımlar ve bu yüzden gitgide büyüyen bir kavgaya şahit oluyoruz.


Deniz Feneri davası uzun zamandır pek de bahsedilmeyen bir davaydı, hep gözlerden uzak tutuldu. Olayın boyutları gizlendi, Türkiyedeki Deniz Feneri derneğiyle alakası olmadığı söylendi. Ama sonuç olarak ortadan kaybolan 18 Milyon Euro (bol sıfırlı ve rakamlı haliyle 18.000.000.- Euro) hala kayıp...

Sonrasında deşeledikçe altından başka şeyler çıkıyor. Vakti zamanında Tayyip Erdoğan' ın da adının karıştığı iddiası üzerine Aydın Doğan "ahanda fırsatı yakaladım" deyip başlıyor saldırmaya... Başbakan' da pek bir panikliyor nedense, nerden bağlıyorsa iki konunun ucunu Aydın Doğan' ın Hilton arazisi hakkındaki planlarını ortaya döküyor ama bu sırada yine paşalı tavrıyla cevaplıyor... Konu uzuyorda uzuyor... İyidir; uzasın... İki tarafında hem medyası, hem imkanı, hem cephanesi bol... Döksünler bakalım eteklerindekileri de, ak koyun, kara koyun çıksın ortaya... :)

14 Ağustos 2008

Arazi Mafyası

Yolsuzluk iddialarına bir tane daha eklendi. Beni şaşırtmayan bie şekilde yine AKP, yine arazi konusu... Şu laf o kadar ağırıma gitti ki, sürekli yazılarımda, sohbetlerimde kullanıyorum;
Ben bu ülkeyi pazarlamakla mükellefim

Bir başka örneğini de bu haberde görüyoruz. AKP' nin de bu iddialarla ilgili net bir cevap vermeyişi dikkate değer. Yoksa veremeyişi mi demeliydik ? Haberin detayları da şöyle:

CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu, AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli’nin yaptığı yazılı açıklamayla ‘açıkça rüşveti itiraf ettiğini’ savunarak, ‘Meclis’in onurunu korumak için milletvekilliğinden istifa etmelidir’ dedi

Kılıçdaroğlu, hafta başında Silivri Savcılığı’nın da soruşturma dosyasında yer alan bir belgeyi basına dağıtarak, Dişli’nin Silivri’deki 19 dönümlük arsanın imar sorununu çözmek için 1 milyon dolar karşılığında devreye girdiğini, söz konusu belgenin de bunu gösteren protokol olduğunu öne sürdü.

CHP’den yeni sorular
Dişli’nin para karşılığı işini takip ettiğini öne sürdüğü Akademi Ofset A.Ş. ile beş yıldır ilişkisinin olmadığını söylediğini anımsatarak, “Ortağı olmadığınız şirket lehine hangi gerekçe ile 1 milyon doları bloke ettiniz?” diye soran Kılıçdaroğlu, şu saptamalarda bulundu:
- 1 milyon doları yurt dışında kazandıysanız, hangi ülkeden, hangi banka aracılığı ile getirdiniz?
- Hiçbir hukukçu bu protokolün 1 milyon doların güvencesi olduğunu söyleyemez. Protokolde ne teminat, ne bloke sözleri geçiyor. Madem güvence arıyorsunuz, o zaman protokolü niçin noterden yapmadınız?
- Protokol yapılan kişi, Bakan Mehmet Ali Şahin’in yeğeni aracılığı ile kamu bankasından kredi bulması için rüşvet teklif edilen kişidir. Bu olay Şahin’in şikayeti ile yargıya da intikal etmiştir.
- Silivri ilçesindeki parsellerle ilginizin olmadığını söylüyorsunuz. Oysa en azından Ağustos 2006’dan beri bu olaydan haberdarsınız. Çünkü, imzanız olan protokol ‘Silivri ilçesindeki parseller’ diye başlıyor.
- İlgi ve bilginizin olmadığı bir konuyu yapmanın akla uygun olmadığını belirtiyorsunuz. Ortaklıktan ayrılalı üç yıl geçmesine karşın, 2006’da böyle bir protokol imzalamanız mı, 3 trilyonluk arsanın 48 saat içinde 17 trilyona çıkması mı, konut alanının bir anda ticari alana dönüşmesi mi akla uygun?
- 11 trilyonluk bir rant rüşvetsiz olamaz. İmzanız olan metinde imar değişikliği sonrasında 8 milyon 600 bin dolarlık bir satıştan söz ediyorsunuz. Bu durum tezgahın daha önceden kurulduğu anlamına gelmez mi?”
Kılıçdaroğlu, “İstanbul’u hortumcular başkenti haline getirdiğini” öne sürdüğü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’a, “48 saat içinde 11 trilyonluk bir rantı gözü doymaz bir grup işadamına ikram etmeyi İstanbul’a hizmet olarak mı düşünüyorsunuz? Bu olağanüstü ranttan size veya belediyenize bir pay düştü mü?” diye sordu.

‘Erdoğan niye susuyor?’
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın iddialar karşısında suskun kalmasını da eleştiren Kılıçdaroğlu, “Dişli sıradan bir vekil olmanın ötesinde sizin yardımcınız. Bu konuda suskunluğu korumak suça ortak olmak demektir. Açıklama bekliyoruz” dedi.
Kılıçdaroğlu, Dişli’nin Sakarya’da Hazine arazisine kaçak fabrika kurmasıyla ilgili olarak, “Dişli Sakarya’da da yine dişlerini gösterdi. Dişli, rantın ortasında olan kişidir. AKP sesini çıkarmıyorsa, bundan AKP de besleniyor demektir” dedi.

Milliyet

7 Ağustos 2008

Acil Terbiye Talebi

Anne babalara sesleniyorum; bomboş evlatlar yetiştiriyorsunuz... Beyinleri boş, ne vatan sevgisi kalmış, ne kültürüne, diline sahip çıkma arzusu, savaşı, ne tarihini öğrenme hevesleri var ne de bugün olanları anlama... Dünya umurlarında değil... Telefonlarına kontör, arabalarına benzin alabildikleri sürece hayatın zor bir tarafı yok onlara göre. İktidarlar şovlarına devam ettiği sürece ne siyasal krizlerden ne de ekonomik çalkantılardan haberdar olmuyorlar; onlara göre memleketin hali toz pembe...

Durduk yerde böyle bir çıkışı niye yaptığımı söyleyeyim; şahit olduklarım, yaşadıklarım bana bunları yazdırıyor.

Bu ülkede hala değerlerinin farkında olan, ülkesi için canını verebilecek kızlı erkekli "delikanlı" bir gençlik de var bir yandan. Ne yazıkki daha fazla boş adam var...

Geçenlerde bir sohbet sırasında konu güncel siyasete geldi. Mevcut iktidarların geçmişten gelen birikimleri, siyasal altyapıları, seçmen kitlelerine uyguladıklarını propagandalar ve benzeri konularda fikirlerimi anlatmaya çalışırken karşımdaki gencin boş boş baktığını farkettim. Halbuki konuyu açan da oydu. Anlamadığını itiraf etti zira körlemesine savunmasının sonuç vermeyeceğini anladı. Gerekçesi de şu; "Ben cumhuriyet tarihini değil de Osmanlı tarihini okumayı daha çok seviyorum..." Genç kardeşimiz koskoca bir tarih dönenimi hoşlanılıp hoşlanılmayacak, seçimlik bir hobi gibi görüyor; nasıl bir cehalet, nasıl bir aymazlık bu ?...

Cumhuriyet dönemi siyasi hayatı hakkında son birkaç iktidar dönemi dışında hiç bir bilgisi olmadan, cumhuriyet dönemi tarihi hakkında bilgi sahibi olmadan, sırf iktidarın göz boyamasıyla, bana birkaç dakikada akıl almaz tablolar çiziktiriyor gencimiz... Onun o küçücük beynine zerkedilen formatta bir siyasi akımı tarif ediyor. İçi boşaltılmış, futbol takımı tutar gibi parti tutan bir zihniyetle...

Daha genç dönemlerimde bile bana tamamen zıt bile olsa kendi görüşünü sağlıklı izah edebilen, tarihiyle, birikimiyle anlatabilen insanları büyük bir saygıyla dinledim her zaman. Hiçbir zaman ben herşeyi biliyorum, senin anlattıklarına ihtiyacım yok diyemedim ayrıca... Ama şimdi nasıl olsa internet var; gençlerimiz oradan herşeyi öğreniyorlar ya da abileri (!) onlara doğruları anlatıyor...

Anne babaların bir an önce çocuklarının geleceği için onlara insanlık eğitimi vermeleri, vatandaş olmayı öğretmeleri gerekiyor. Aksi takdirde bu kadar boş beleş bir nesil, ülkesi için herşeyi feda etmeye hazır, çalışkan, zeki kardeşlerini de gölgede bıracaklar, ziyan edecekler... Atatürk bu ülkeyi böyle bir gençliğe emanet etmedi, bizlerde hıyanet etmeyelim...

Güncel konulara, ülkenin durumuna, halkın sorunlarına hakim olmak, en azından fikir sahibi olmak, bunlar için hiç olmazsa düşünmek, tartışmak, ekomiyi, siyaseti fikir sahibi olacak kadar da olsa takip etmek, bilmek vatandaşlık görevidir bana göre. Çevrende olup bitenlerin farkında olmak da yaşamaktır zaten. Ölümüsünüz siz ?

Kısa kesiyorum zira bu at gözlüklü insanlar terbiyemi bozacak derecede sinirlendiriyorlar beni... saygılarımla...

Technorati Tags: , , , , ,

29 Temmuz 2008

Lanet Olsun

Hain bir saldırı, parçalanan aileler, kaybedilen insanlar... Hepimizin başı sağolsun, ölenlerin yakınlarına da sabır diliyorum...

Artık hainlikten başka yapacak birşeyleri, söyleyecek sözleri kalmadı... Çok uzak değil, kendileri de kalmayacak ortada... Hepsi belasını bulacak bu pisliklerin...

Güngören' de atılan sloganlar arasında en çok desteklediğim de "Mecliste PKK istemiyoruz" oldu... PKK' ya kendi elimizle devlet hazinesinden sponsorluk yapıyoruz... Çıkarın onları oradan...