Milliyet Gazetesinde rastladığım bir haberde yeni kira yasası taslağından bahsedilmiş. Gerçekten de genel görünüm olarak kiracılardan yana bir çalışma gibi... Ancak gerçek hayatta ne derece uygulanabileceği hakkında bazı tereddütlerim var...
Mevcut uygulamalara ve yasalara baktığınızda da aslında kiracının karşısında olan çok fazla madde yok. Yine de mülk sahiplerinin tavırları ve emlakçıların fiyatlar üzerinde yarattıkları baskılar, benim özellikle görebildiğim, İstanbul' da kirada yaşamayı neredeyse imkansız hale getiriyor.
Mülk sahipleri kiracılarına karşı genelde çok saygısızlar. Birçoğu hala daha elden kira istiyor. Açıkça "vergi ödememek için" diyenleri de var. Benim ev sahibim gibi... İnsanlık hali, dönem dönem sıkıntıya düşebilirsiniz, ama bunun için ev sahibinizden anlayış beklemeyin. Benim ev sahibimin bu apartmanda 3 tane olmak üzere semtte toplam 11 dairesi var fakat ne zaman birkaç günlük bir gecikme yaşasak "biz emekli insanlarız, bu evin kirası ile geçiniyoruz, ayıp sizin yaptığınız" diye sitem ediyor. 60 küsür yaşında adamla da afedersiniz sidik yarışı yapacak halimiz yok ya... Yaşlı adam, laftan da anlamıyor.
Oğlu zam döneminde arayıp kiraya %60' dan fazla zam yaptığını gayet pişkin söylüyor... Kavga gürültü derken yaptığım araştırmaları avukatları referans göstererek enflasyon oranında yani %9,60 zam yaptım ama aldığım tehditleri hiç saymayayım. "Yakarım o evi, sizi o fiyata oturtmam" deyince dayanamayıp "sen benzini getir, ben çakmak veririm" dedim de o zaman biraz duruldu öküz hazretleri...
Daha acı durumlar yaşayanlar da var. Bir arkadaşım kirasını topu topu 20 gün geciktirdi diye ev sahibi bütün ailesiyle kapıya dayanıp, arkadaşımı ve eşini bezdirmek suretiyle o ay içinde evi boşalttırdı. Gerçi arkadaşımda da kabahat var, haklarımızı korumayı, aramayı da bilmiyoruz. Öyle bir sindirilmişiz ki...
Emlakçılar ise, birkaç düzgün insan hariç, çoğunlukla soyguncu... Bölgelerindeki emlak fiyatlarını speküslasyonlarla artıranlar onlar. Ev sahipleri gitgide açgözlü olurken onlar da buna destek veriyorlar, körüklüyorlar. Her çıkan kiracı da kira artış katsayısı biraz daha yükseliyor. Bölgeden geçen araçlar, ulaşım imkanları sanki ev sahibinin kiracıya kıyağıymış gibi zam sebebi sayılıyor. Zaten devlet veriyor bu hizmeti, bölgeye metro yapıldı diye neden kirama zam gelsin ?...
Emlakçılar tarafından sözleşmelere ekletilen yüksek zam oranları insanların belini büküyor. İtiraz ettiğinizde ise pişkince "işine gelmiyorsa tutmazsın" deyiveriyorlar. Alay eder gibi...
Medya da bu durumu destekler durumda açıkçası. Semtimize yapılmakta olan bir iş merkezinin emlak fiyatlarını 3 ile 5 kat arası artıracağına dair birkaç hafta önce bir gazete ekinde manşet haber verildi. Ne olacak o zaman ? Mahallemde kültür açığı mı kapanacak ? Hırsızlıklar mı azalacak ? Otopark sorunu artmış olmayacak mı ? Trafik sorunu daha da içinden çıkılmaz hale gelmeyecek mi ? İmkan bulan esnaf fiyatları artırmayacak mı ? Eee ? Benim karım ne bu işten ? Benim kiram niye artıyor ? Bana evimin yakınındaki bu yerden iş mi temin edeceksiniz ? Aksine saydıklarım gibi ya da daha fazla yeni sorun oluşacak...
Allah emlakçılara da, ev sahiplerine de, medyaya da akıl fikir versin...
30 Aralık 2007
23 Aralık 2007
Komşuluk ve Saygı
Birçok defalar olduğu gibi bu pazar ve hatta bayram sabahında da alt kat komşumun matkap sesiyle uyandım. Bu adamcağızın ciddi ruhsal problemleri var, 8 senedir evinde bitiremediği bir tadilatla uğraşıyor. Biraz önce yine aynı sesi duyunca isyan etme noktasına geldim ama gidip uyarmaya kalktığımda da kabahatli oluyorum, utanmasa üzerime yürüyecek.
Yan komşumuzsa daha beter. Sabahın yedisinde bir babanın ağzından çıkmaması gereken küfürlerle kızını evden okula uğurluyor. Öyle laflar ki bunlar, bırakın bir evlada, hem de kızına bu lafları söylemeyi, insan erkeklerin yanında kullanmaya bile utanır. Gündüzleri ise aynı kız babasından aldığı bu terbiye ile doğal olarak anasına çemkiriyor. "Şimdi çıkıcam sokağa, ilk önüme gelene ve..cem, siz de rahatlıycaksınız, bende... Kerhaneye düşsem gene dönmem sizin yanınıza, kaçıcam evden... Or...usun sen, kocan da pe..venk..." İşte bu sözler de kız kardeşimizin annesiyle güzel diyalogları.
Be adam, senin aile yapın bunu kaldırıyorsa - ki bu durumda o kuruma aile denmez - ben de bu lafları dinlemek zorundamıyım ? Sıkıysa gidin de uyarın, daha lafınız bitmeden kapıyı suratınıza kapatıp sizi sinirinizle başbaşa kapı ağzında bırakıveriyorlar.
İnsan gibi davranıp, insan gibi muamele ve saygı görmeyi ne zaman öğreneceksiniz ?
Siz insan olmak istemiyorsanız olmayın ama bizi pisliğinizle neden muhatap ediyorsunuz ?
İstanbulun göbeğinde kendi halinde bir semt, bir apartman dairesinde yaşanıyor bunlar, medeniyetten uzak bir dağ başında değil... İmdat ki, ne imdat...
Yan komşumuzsa daha beter. Sabahın yedisinde bir babanın ağzından çıkmaması gereken küfürlerle kızını evden okula uğurluyor. Öyle laflar ki bunlar, bırakın bir evlada, hem de kızına bu lafları söylemeyi, insan erkeklerin yanında kullanmaya bile utanır. Gündüzleri ise aynı kız babasından aldığı bu terbiye ile doğal olarak anasına çemkiriyor. "Şimdi çıkıcam sokağa, ilk önüme gelene ve..cem, siz de rahatlıycaksınız, bende... Kerhaneye düşsem gene dönmem sizin yanınıza, kaçıcam evden... Or...usun sen, kocan da pe..venk..." İşte bu sözler de kız kardeşimizin annesiyle güzel diyalogları.
Be adam, senin aile yapın bunu kaldırıyorsa - ki bu durumda o kuruma aile denmez - ben de bu lafları dinlemek zorundamıyım ? Sıkıysa gidin de uyarın, daha lafınız bitmeden kapıyı suratınıza kapatıp sizi sinirinizle başbaşa kapı ağzında bırakıveriyorlar.
İnsan gibi davranıp, insan gibi muamele ve saygı görmeyi ne zaman öğreneceksiniz ?
Siz insan olmak istemiyorsanız olmayın ama bizi pisliğinizle neden muhatap ediyorsunuz ?
İstanbulun göbeğinde kendi halinde bir semt, bir apartman dairesinde yaşanıyor bunlar, medeniyetten uzak bir dağ başında değil... İmdat ki, ne imdat...
Nerede O Eski Bayramlar
Bu aralar herhalde bu başlıkla çok fazla yazıya rastlamışsınızdır. Ben de içimde hafif bir burukluk yaratan eski bayramlar konusuna değinmeden edemedim.
Yaşım "orta" tabir edilen seviyelerde olmasına rağmen, babalarımızın anlattığı o bayram yerlerini ben de gördüm. Bana göre şanslı azınlıktanım bu yüzden.
O bayram yerlerinde çocukların neşesini, koşuşturmacayı, salıncakları, balonları, oyunları, hokkabazları, ufak tiyatral gösterileri unutmak mümkün değil.
En acısı da büyüdüğünüzde artık insanlar size harçlık vermiyorlar, aksine harçlık verme sırası size geçiyor. Buna başkaldırmalıyız bence; harçlık alma yaşı üst limiti 35' e çıkarılmalı... Devlet bize de sahip çıksın...
Sonra kamyonet kasalarına doluşup mahalle aralarında "Bir baba hindi, hey allah" nidalarıyla dolaşılırdı. Tamam, hiç emniyetli bir durum değil ama çok eğlenceliydi. Zaten küçüklerin yanına mutlaka bir ağabey ya da abla verilirdi. Hem o kamyonetlerden düşenini de duymadım hiç. Onların da tekrar sefere başlamasını talep ediyorum ben.
Hatırlayan var mıdır; eskiden kolonya kokulu mendillerin arasında sıkıştırılmış olarak alırdık harçlıklarımızı. Bu güzel adete ne oldu peki ?
Bayrama özel Lavanta kolonyası alınırdı Eminönü' den. Bayramlaşmak için kapıya gelecek komşu çcukları için de ayrı şekerler alınırdı, rengarenk... Şimdi gelen çocuklar ise topladıkları şekerleri götürüp bakkallara satıyorlarmış, bakkallar anlatıyor. Bizim de karnımıza ağrılar girerdi şeker yemekten...
Hey gidi günler, hey...
Var mı başka ayrıntı hatırlayan ?
19 Aralık 2007
Web2PDF
Web2PDF adından da anlaşılacağı üzere Web sayfalarını PDF olarak kaydetmenizi sağlayan bir servis. Ücretsiz hizmet veren bu servise basit bir form ile üye olabiliyoruz.
Servisin kullanımı da basit. Sayfa içerisindeki sarı çerçeveli kutucuğa istediğiniz adresi yazıp hemen altındaki "Convert to PDF" yazılı butona tıklamanızdan birkaç saniye sonra sayfanın imajını içeren PDF dosyası için indirme mesajı açılıyor. Geniş sayfaların sağ tarafının görünmemesi gibi ufak bir problemin dışında sonuç gayet başarılı.
Daha da şık bir ek hizmet olarak sol bölümde "Generate the Javascript" yazılı butona tıkladığınızda alt taraftaki kutucukta oluşacak kodu istediğiniz sayfaya yerleştirerek, ziyaretçilere bu hizmeti doğrudan verebilir, sayfanızın PDF görüntüsünü almalarını sağlayabilirsiniz.
Yorum Adabı
Birçok blog yazarı arkadaşın da şikayet ettiği bir durum birkaç sefer benim başıma da geldi. Hatta az önce bir yorumu onay noktasında reddettim. Yayınlayıp da veri kirliliği yaratmaya bile gerek yok...
Yazılarımdan bir tanesi hakkında (Usta-Çırak İlişkisi başlıklı yazım...) yorum yapma gereği duyan ve kimliğini açık etmekten de çekinen bir ziyaretçi şöyle bir yorum bırakmış : "b.k gibi bir yazı, ben bunu yazanın..."
Bu yorumu görünce ilgili yazımı tekrar iki defa okudum. Acaba bir yerde bilmeden ters bir cümle mi kullanmışım, birilerine hakaret mi etmişim diye kontrol ettim ama yanlış birşeye rastlayamadım.
Sayın "İsimsiz" arkadaş, sormak istediğim birkaç soru var...
1- Konuyu ya da işleyiş şeklimi beğenmemiş olabilirsin, neden böyle bir cümleyle cevap verme gereği duydun ? Terbiyesizliğe gerek varmıydı ?
2- Yanlış olduğunu düşündüğün nokta hakkında insan gibi bir yorum yapsaydın da ben de hatamı anlayıp, düzeltseydim, başka insanları da yanıltmamış olsaydım daha iyi olmazmıydı ?
3- Birilerinin emek verip yazdığı bir yazı hakkında bu kadar yıkıcı olma hakkını kendinde nasıl buluyorsun ?
4- Sen aynı konu da gerçekten insanlığı aydınlatacak bir eser verdin de mi benim yazımı hakir görüyorsun ?
Birşeyler yazıyorum çünkü yaşadıklarımı gördüklerimi paylaşmak istiyorum. Belki birilerinin düşünmelerine ya da benzer olaylara başka bir gözle bakmalarına faydalı olabilir diye düşünüyorum. Bunun için kimseden takdir beklediğim de yok. Eğer gerçekten insanlığa faydalı olabilecek kadar bilge bir insan olduğumu düşünseydim öğretmen ya da bilim adamı olurdum.
Yazdığım yazı, yaptığım iş beğenilmiyor olabilir ama bu durum kimseye saçmalama hakkı vermez. Zaten toplumun her noktasına işlemiş bir terbiyesizlik durumu söz konusu, bari sanal ortamlara taşımayın kişiliksizliğinizi. Ben de başka blogları takip ediyorum, yorumlar bırakıyorum. Katılmadığım noktaları da kimliğimi de belirterek ve seviyesizleşmeden açıklayıp bunlar üzerinde tartışıyorum.
Sayın isimsiz kardeşim, seni de insan olmaya davet ediyorum...
Yazılarımdan bir tanesi hakkında (Usta-Çırak İlişkisi başlıklı yazım...) yorum yapma gereği duyan ve kimliğini açık etmekten de çekinen bir ziyaretçi şöyle bir yorum bırakmış : "b.k gibi bir yazı, ben bunu yazanın..."
Bu yorumu görünce ilgili yazımı tekrar iki defa okudum. Acaba bir yerde bilmeden ters bir cümle mi kullanmışım, birilerine hakaret mi etmişim diye kontrol ettim ama yanlış birşeye rastlayamadım.
Sayın "İsimsiz" arkadaş, sormak istediğim birkaç soru var...
1- Konuyu ya da işleyiş şeklimi beğenmemiş olabilirsin, neden böyle bir cümleyle cevap verme gereği duydun ? Terbiyesizliğe gerek varmıydı ?
2- Yanlış olduğunu düşündüğün nokta hakkında insan gibi bir yorum yapsaydın da ben de hatamı anlayıp, düzeltseydim, başka insanları da yanıltmamış olsaydım daha iyi olmazmıydı ?
3- Birilerinin emek verip yazdığı bir yazı hakkında bu kadar yıkıcı olma hakkını kendinde nasıl buluyorsun ?
4- Sen aynı konu da gerçekten insanlığı aydınlatacak bir eser verdin de mi benim yazımı hakir görüyorsun ?
Birşeyler yazıyorum çünkü yaşadıklarımı gördüklerimi paylaşmak istiyorum. Belki birilerinin düşünmelerine ya da benzer olaylara başka bir gözle bakmalarına faydalı olabilir diye düşünüyorum. Bunun için kimseden takdir beklediğim de yok. Eğer gerçekten insanlığa faydalı olabilecek kadar bilge bir insan olduğumu düşünseydim öğretmen ya da bilim adamı olurdum.
Yazdığım yazı, yaptığım iş beğenilmiyor olabilir ama bu durum kimseye saçmalama hakkı vermez. Zaten toplumun her noktasına işlemiş bir terbiyesizlik durumu söz konusu, bari sanal ortamlara taşımayın kişiliksizliğinizi. Ben de başka blogları takip ediyorum, yorumlar bırakıyorum. Katılmadığım noktaları da kimliğimi de belirterek ve seviyesizleşmeden açıklayıp bunlar üzerinde tartışıyorum.
Sayın isimsiz kardeşim, seni de insan olmaya davet ediyorum...
18 Aralık 2007
Kadın Eli Öpülmezmiş...
Mudurnu Müftüsü, hazret, şöyle buyurmuşlar : "Bayramda kadın eli öpülmez"... Buradan Milliyet gazetesindeki habere ulaşabilirsiniz.
Cuma namazı vaazında sarfettiği bu sözler yüzünden hakkında şikayette bulunulmuş ama bu da çözüm değil. Bu zihniyeti bu ülkeden kazıyamıyoruz biz türlü ona yanıyorum ben.
Din adına insanlara anlatılabilecek, öğretilebilecek bu kadar güzellik varken, dini öcü gibi, umacı gibi gösterip, herkesi uzaklaştırmak da neyin nesidir anlayamıyorum. Yobazlık, irtica, örümcek kafalılık ne kadar derin bir kavrammış zon zamanlarda örneklerine sık sık rastlar olduk.
Her gün yeni bir bomba patlıyor ülkemde, yeni yeni icatlar çıkıyor. Millet boğaz derdine düşmüş, karnını doyurmak da güçlük çekerken, hükümet "ekonomi düzeldi, herşey yolunda" diye reklam yapıyor. PKK insanlarımızı acımadan katlederken, buna dur diyebilecek tek kurum olan TSK' yı yıpratmak için meclisin içinden çatlak sesler geliyor. Terörist meclise girdi diyene herkes saldırmaya başlıyor, bir yandan teröristi yasal zeminde sağlama alıp, neredeyse ödüllendirecek uygulamalara imza atılmaya çalışılıyor.
Bunlar yetmezmiş gibi, sayıları günden güne artan irticai söylemlerle, faaliyetlerle karşılaşır olduk.
Çok da şaşırmamak lazım. Bu ülkeyi yönetenler, zamanında laiklik hakkında atıp tutuyorlardı, şeyhlerin ellerini, eteklerini öpüyorlardı. Cumhuriyet için "Bu sistemin ömrü artık doldu" diyenleri şimdi başımıza çıkardık, cumhuriyeti emanet ettik.
Bu adamların ve onların izinden gidenlerin de bağlı oldukları o örümcek kafalı zihniyeti böyle ifşa etmeleri, birilerine dayatmalarda bulunmaları, zihinleri bulandırmaya çalışmaları da uzun vadeli planları gereği normal karşılanmalı...
Önce kültürel çöküntü yarat, ardından değerleri altüst et, sonra faaliyete geç, böl ve yoket...
Yine konunun dışına biraz çıkacağım ama müslüman coğrafyayı bölüp, İsraili bölgede tek güç haline getirme amacında olduğu herkes tarafından bilinen Büyük Ortadoğu Projesine destek veren zihniyet, yandaşlarına kabul ettirmeye çalıştığı, gözlerini boyadığı kendi idealleriyle bu şekilde çelişiyorsa, o noktada samimiyetten, inançdan, doğru yolda olmaktan bahsedilemez.
14 Aralık 2007
Haremlik Otobüsler
Biz nasıl bir ülkede yaşıyoruz ? Türkiye' de neler oluyor... Sadece İmam Hatip Lisesi öğrencilerine özel otobüs servisleri de başladı sonunda.
Servisten de sadece kız öğrenciler yararlanabiliyor, erkek öğrenciler bir şekilde gitsin artık.
Bir de şu noktası var konunun ki o çok daha trajikomiktir, arkadaşlar sığışamıyorlarmış, bu otobüsler dar geliyormuş da o yüzden körüklü otobüs talep ediyorlarmış. Sizi gidi zibidiler...
Durumu görüntülemeye çalışan gazetecilere, okul yönetimi tehditler savurarak ve ağızlarından tükürükler saçarak saldırıyor, İETT otobüs görüntülendiği halde durumu yalanlıyor... Servis şöförleri isyan ediyor, bir noktada haklılar da...
Birkaç soru geliyor aklıma;
- Bu hatunların diğerlerinden ayrıcalığı nedir ? Özel statüleri nereden kaynaklanıyor ? Hangi tarikatın, hangi özel (!) birimine bağlılar ?
- Aynı okuldaki erkek öğrencilerin canı can değilde patlıcan mı ? Yoksa onların servisi de ayrı mı ?
- Eğer öyleyse (ya da değilse bile) 2007 Türkiyesinde haremlik - selamlık otobüs kaldırmak, hangi zihniyetle açıklanır ?
- Hepsinden daha önemlisi diğer bütün öğrenciler, indirimli de olsa, toplu taşıma hizmetinden ücretini ödeyerek yararlanıyor; onların suçu ne ? Neyi eksik yapıyorlar ? Bu çocuklarının onlardan ne farkı var ?
Son sorum da bu işin sponsorluğunun hangi tarikat tarafından üstlenildiği... Devlet öğrencilerine sahip çıkamaz, okullarda uyuşturucu, sigara, fuhuş, çeteleşme ve benzeri durumlara çözüm getiremezse tarikatlar da devreye girip işte böyle, kendi militanlarını koruma altına alırlar... Bu aynı zaman da diğer bütün İmam Hatip mezunları ve öğrencilerini de karalamaktır, hakarettir.
Evet, şimdi kim bu durumu açıklayacak ? Cevabını kim verecek ? DSP İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş tarafından İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın yanıtlaması istemiyle Türkiye Büyük Millet Meclisine verilen soru önergesi hasıraltı mı edilecek ?
Uyan Türkiyem Uyan... Kime oy verdiğini, ülkeni kime emanet ettiğini de bir daha düşün... Bunlar ileride olabileceklerin sadece basit örnekleri...
Servisten de sadece kız öğrenciler yararlanabiliyor, erkek öğrenciler bir şekilde gitsin artık.
Bir de şu noktası var konunun ki o çok daha trajikomiktir, arkadaşlar sığışamıyorlarmış, bu otobüsler dar geliyormuş da o yüzden körüklü otobüs talep ediyorlarmış. Sizi gidi zibidiler...
Durumu görüntülemeye çalışan gazetecilere, okul yönetimi tehditler savurarak ve ağızlarından tükürükler saçarak saldırıyor, İETT otobüs görüntülendiği halde durumu yalanlıyor... Servis şöförleri isyan ediyor, bir noktada haklılar da...
Birkaç soru geliyor aklıma;
- Bu hatunların diğerlerinden ayrıcalığı nedir ? Özel statüleri nereden kaynaklanıyor ? Hangi tarikatın, hangi özel (!) birimine bağlılar ?
- Aynı okuldaki erkek öğrencilerin canı can değilde patlıcan mı ? Yoksa onların servisi de ayrı mı ?
- Eğer öyleyse (ya da değilse bile) 2007 Türkiyesinde haremlik - selamlık otobüs kaldırmak, hangi zihniyetle açıklanır ?
- Hepsinden daha önemlisi diğer bütün öğrenciler, indirimli de olsa, toplu taşıma hizmetinden ücretini ödeyerek yararlanıyor; onların suçu ne ? Neyi eksik yapıyorlar ? Bu çocuklarının onlardan ne farkı var ?
Son sorum da bu işin sponsorluğunun hangi tarikat tarafından üstlenildiği... Devlet öğrencilerine sahip çıkamaz, okullarda uyuşturucu, sigara, fuhuş, çeteleşme ve benzeri durumlara çözüm getiremezse tarikatlar da devreye girip işte böyle, kendi militanlarını koruma altına alırlar... Bu aynı zaman da diğer bütün İmam Hatip mezunları ve öğrencilerini de karalamaktır, hakarettir.
Evet, şimdi kim bu durumu açıklayacak ? Cevabını kim verecek ? DSP İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş tarafından İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın yanıtlaması istemiyle Türkiye Büyük Millet Meclisine verilen soru önergesi hasıraltı mı edilecek ?
Uyan Türkiyem Uyan... Kime oy verdiğini, ülkeni kime emanet ettiğini de bir daha düşün... Bunlar ileride olabileceklerin sadece basit örnekleri...
Büyükanıt' a Tepkiler
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt' a partilerden tepkiler geliyor. Sebebi de doğruyu söylemiş olması...
"PKK Mecliste" dedi diye edilmedik laf bırakmadılar. İstifaya çağıranlar oldu.
Kime hizmet ettiğinize dikkat edin efendiler, muhatabınız Türk milleti... Bu ülkede güvenilebilecek tek kurum olarak gördüğümüz Türk Silahlı Kuvvetlerini lekelemeye çalışacağınıza önce mecliste kimin elini sıktığınızı, kutladığınızı hatırlayın. Sonra bunların icraatlarını, söylemlerini hatırlayın, ondan sonra bir daha konuşun. Terörist meclise girmiş durumda; yalan mı ?
AKP iktidarı, kalanları da aramıza geri almaya kararlı zaten, af yasasının kapsamını genişletip, bütün teröristleri affetmenin derdine düşmüş durumdalar. Merak etmeyin büyük ordumuz yapılması gerekeni yeterince yapıyor zaten. Siz işinize bakın, ekonomiyle, dış ilişkilerle uğraşın...
Abdullah Öcalan' ın da affedileceği zamanı bekliyorum ben şimdi. Gerekçesi de ya AB' ye yalakalıktan olacak ya da yine AKP' nin gizli oy kapma çabaları olacak. Genişletilen af kapsamına "örgüte katılmış ama silah kullanmamış olanlar" gibi bir tanım var. Abdullah Öcalan' da hiç silah kullanmadı; onun statüsü ne olacak ? O zaman o da af isteyecek, diğer yöneticileri de... Fazla izahata gerek yok, ilk iş gidecekleri yer AİHM olacak ve bu haktan doğal olarak onlarda yararlanmak isteyecekler.
Biraz daha prim yapabilmek adına yapılan düşüncesiz ve riskli girişimler bunlar. Nelere meydan verileceği hiç hesaplanmıyor...
Bu arada bu yazı da 100. yazı oldu, kutluyorum kendi kendimi...
"PKK Mecliste" dedi diye edilmedik laf bırakmadılar. İstifaya çağıranlar oldu.
Kime hizmet ettiğinize dikkat edin efendiler, muhatabınız Türk milleti... Bu ülkede güvenilebilecek tek kurum olarak gördüğümüz Türk Silahlı Kuvvetlerini lekelemeye çalışacağınıza önce mecliste kimin elini sıktığınızı, kutladığınızı hatırlayın. Sonra bunların icraatlarını, söylemlerini hatırlayın, ondan sonra bir daha konuşun. Terörist meclise girmiş durumda; yalan mı ?
AKP iktidarı, kalanları da aramıza geri almaya kararlı zaten, af yasasının kapsamını genişletip, bütün teröristleri affetmenin derdine düşmüş durumdalar. Merak etmeyin büyük ordumuz yapılması gerekeni yeterince yapıyor zaten. Siz işinize bakın, ekonomiyle, dış ilişkilerle uğraşın...
Abdullah Öcalan' ın da affedileceği zamanı bekliyorum ben şimdi. Gerekçesi de ya AB' ye yalakalıktan olacak ya da yine AKP' nin gizli oy kapma çabaları olacak. Genişletilen af kapsamına "örgüte katılmış ama silah kullanmamış olanlar" gibi bir tanım var. Abdullah Öcalan' da hiç silah kullanmadı; onun statüsü ne olacak ? O zaman o da af isteyecek, diğer yöneticileri de... Fazla izahata gerek yok, ilk iş gidecekleri yer AİHM olacak ve bu haktan doğal olarak onlarda yararlanmak isteyecekler.
Biraz daha prim yapabilmek adına yapılan düşüncesiz ve riskli girişimler bunlar. Nelere meydan verileceği hiç hesaplanmıyor...
Bu arada bu yazı da 100. yazı oldu, kutluyorum kendi kendimi...
12 Aralık 2007
İstek Listem
Yılbaşında bana hediye almak isteyenler için (?) sıkıntı yaşamasınlar, "bu çocuğa ne alsak acaba" sorusu beyinlerini kemirmesin diye, şu aralar en çok aklıma takılan ürünü burada belirtiyorum, artık siz gerekeni yaparsınız...
Hani şurada yılbaşına da pek birşey kalmadı zaten. ;)
Kısmet olurda bu yöntem tutarsa, istek listesini de genişletiriz artık...
8 Aralık 2007
Blog Yuvası
Blog Yuvasında blogumdan bahsetmişler ve samimi eleştirilerini dile getirmişler; sağolsunlar. Yazıların kısa olmasından ve görsellikten dem vurmuşlar biraz... Bende cevap vereyim
Yazıları çok uzun tutmak istemiyorum zira bahsettiğim konular uzun uzadıya kaynak niteliği taşıyacak seviyede değil, fikir beyanı olarak da düşünülebilir. Kimseyi sıkmak istemem... Gerçi mekan benim, istediğim kadar uzatırım ama olsun :)
Görsellik konusunda da haklılar. Onu da halletmek var planlarım arasında ama nasıl zaman bulacağım, şimdilik pek kestiremiyorum...
Tekrar teşekkürler BlogYuvası
Biraz bahsetmek gerekirse, BlogYuvası kendilerini varlığınızdan haberdar ettiğiniz takdirde kısa bir süre içinde blogunuzu inceleyip sitelerinde ufak bir ekran görüntünüzle birlikte yorumlarını da ekleyip tanıtıyorlar. Emek isteyen bir çalışma ama sürekli genişleyen içeriklerinden işlerini ciddiye aldıkları belli oluyor. Bence zaman kaybetmeden sizde irtibata geçin...
2 Aralık 2007
Blogger Backup
Blogger kullanıcıları için güzel bir program var. Bana da lazım olduğu için araştırma yaparken buldum, denedim ve çok da başarılı buldum. Sizlerle de paylaşmak istedim.
Bu adresten indireceğiniz programla blogger' da yazdığınız bütün yazılarınızı XML olarak kaydedebiliyorsunuz. Güzel bir özelliği de, blog ekleme menüsünden blogger' daki kullanıcı adı ve şifrenizi girdiğinizde bu hesaba bağlı bütün blogların kayıtlarını otomatik olarak listesine ekliyor. Kullanımı da oldukça basit, hemen kavrayacaksınız.
Ayrıca herhangi bir sorun halinde yedeklerinizi geri yükleme seçeneğiniz de var. Gerçi bir yedekleme programında bu olmasıydı garip olurdu...
Bilgisayar Oyunu Bölümü
Buradaki haberde İzmir Ekonomi Üniversitesinde Bilgisayar Oyunları üzerine bir bölüm açıldığından bahsetmiş. Bu bence gecikmiş bir yatırım, ama çok iyi verilmiş bir karar.
Dünya da oyun pazarında ne kadar paralar döndüğünü düşünürsek böyle bir pazarda yer edinebilmek Türkiye ekonomisi için de çok büyük bir atılım olacaktır...
Daha önce çok güçlü bir yazılımcı ekibi Türkiye değerlendirememişti... Bahsettiğim ekip son zamanların en çok konuşulan oyunu Crysis' in programcıları olan Türk arkadaşlar... Çok uzun zaman önce yazdıkları fizik motoruna ait ekran görüntülerini içeren bir video internette dolaşmaya başlamıştı. Nesnelerin çevreyle etkileşimi, ışık ve duman hareketleri gerçekten çok etkileyici idi. Ancak Türkiyede bu işe para yatıracak sponsor bulamadılar ve En sonunda EA Games bu arkadaşları kendi bünyesine kattı. Bir süre sonra da çıktığı dönemde çok ses getiren FarCry oyunu piyasaya sürüldü. Şahsen gurur duymakla beraber biraz da buruk birşeyler hissettim. Biz bu başarılı insanları da kaptırmıştık... Bu başarılı oyun Türkiye' de bir firmanın etiketi ile çıkamadı...
Bundan sonrası için artık bir umut var bence, İzmir Ekonomi Üniversitesini önemli kararlarından dolayı alkışlıyorum...
Dünya da oyun pazarında ne kadar paralar döndüğünü düşünürsek böyle bir pazarda yer edinebilmek Türkiye ekonomisi için de çok büyük bir atılım olacaktır...
Daha önce çok güçlü bir yazılımcı ekibi Türkiye değerlendirememişti... Bahsettiğim ekip son zamanların en çok konuşulan oyunu Crysis' in programcıları olan Türk arkadaşlar... Çok uzun zaman önce yazdıkları fizik motoruna ait ekran görüntülerini içeren bir video internette dolaşmaya başlamıştı. Nesnelerin çevreyle etkileşimi, ışık ve duman hareketleri gerçekten çok etkileyici idi. Ancak Türkiyede bu işe para yatıracak sponsor bulamadılar ve En sonunda EA Games bu arkadaşları kendi bünyesine kattı. Bir süre sonra da çıktığı dönemde çok ses getiren FarCry oyunu piyasaya sürüldü. Şahsen gurur duymakla beraber biraz da buruk birşeyler hissettim. Biz bu başarılı insanları da kaptırmıştık... Bu başarılı oyun Türkiye' de bir firmanın etiketi ile çıkamadı...
Bundan sonrası için artık bir umut var bence, İzmir Ekonomi Üniversitesini önemli kararlarından dolayı alkışlıyorum...
Alfabemize 29 harf yetmiyormuş !!!
AKP hükümeti Türkiyeyi pazarlamak olarak algıladıkları yönetim görevlerine yeni bir anlayış kattı. Güzel dilimiz Türkçe' mize 29 harf yetmiyormuş, zat-ı alileri böyle karar vermişler... Bunu duyduğum zaman hissettiklerimi kelimelerle anlatmam mümkün değil. Aklımdan geçen cümleleri de burada yazmaya utanıyorum açıkçası...
Stratejikboyut sitesinde rastladığım bir haber beni bu ruh haline soktu.
Sayın (!) Dışişleri Bakanı Ali Babacan İngilizce yayınlanan "Today’s Zaman" gazetesine verdiği demeçte Türkçe ve Kürtçeyi birbirine yaklaştırabilmek adına q,w ve x harflerinei alfabemize ekleme gereği duyduklarından bahsetmiş... Yeni hazırladıkları reform paketine bunu da eklemişler ve yeni yıla yetiştireceklermiş...
Türkiye' de halk ve bilimadamları dilimizi yabancı dillerden arındırıp daha da bize ait bir dil yaratmak konusunda çalışmalar yaparken, hükümette bizi kendimize yabancılaştırmaya çalışıyor. Benim anlayabildiğim tek gerekçe de belli bir zümreye yaranmaya çalışıp, biraz daha oy alabilmek. Böyle ucuz bir gerekçe için bu yapılmaz.
Dahası gerekçesi ne olursa olsun bir ülkenin tüm kültürel altyapı bileşenlerini birbirine bağlayan, iletişim için tüm ihtiyaçlarını karşılamaya yeterli ve tüm dünyada dil araştırmacıları tarafından en kolay öğrenilebilir ve kendini en iyi ifade edebilen dil olarak seçilen Türkçe' nin ahengini, yapısını bozmaya kimsenin hakkı yok.
Alfabemiz ve mevcut kelime dağarcığımız kendimizi ifade edebilmemize yetiyor. Bu dilin de tüm dillerde olduğu gibi ders kitaplarında yer almayan ama halk tarafından kullanılan bir argosu da var ve çok da zengin. Asıl ayrıntı, argoda kullanılan kelimelerin, cümlelerin bile dilin kurallarıyla çok yüksek oranda uyuşmasıdır. Bu da dilin zenginliğini gösteren ipuçlarından biridir.
Türkçe, matematik kurallarıyla ifade edilebilen tek dildir. Bu konuda daha önce de bir başlık açmıştım.
Dünyada en yaygın dil olan İngilizce' nin kelime sayısının Türkçeden kat kat fazla olduğu söylenir hep. Sorun Türkçenin zayıf bir dil olması değildir, aksine kendi içinde türeyebilen kelimeleriyle kendini bu derece iyi ifade edebilen bir dil olması asıl övüneceğimiz noktadır.
Dilimiz de, alfabemiz de bize yetiyor da artıyor bile... Ucuz çıkar kavgalarınız için, koltuk hevesleriniz için ona zarar vermeye çalışmaktan vazgeçin... Bir daha size oy verecek bir %47' de bulamazsınız... Halktan gelecek tepkiden sonra sizi artık ne AB, ve de ABD' de kurtaramaz artık...
Alfabemden uzak durun...
Gerçekten bu konu beni çok fena kızdırdı, cümlelerimde tutarsızlık varsa da af diliyorum...
Stratejikboyut sitesinde rastladığım bir haber beni bu ruh haline soktu.
Sayın (!) Dışişleri Bakanı Ali Babacan İngilizce yayınlanan "Today’s Zaman" gazetesine verdiği demeçte Türkçe ve Kürtçeyi birbirine yaklaştırabilmek adına q,w ve x harflerinei alfabemize ekleme gereği duyduklarından bahsetmiş... Yeni hazırladıkları reform paketine bunu da eklemişler ve yeni yıla yetiştireceklermiş...
Türkiye' de halk ve bilimadamları dilimizi yabancı dillerden arındırıp daha da bize ait bir dil yaratmak konusunda çalışmalar yaparken, hükümette bizi kendimize yabancılaştırmaya çalışıyor. Benim anlayabildiğim tek gerekçe de belli bir zümreye yaranmaya çalışıp, biraz daha oy alabilmek. Böyle ucuz bir gerekçe için bu yapılmaz.
Dahası gerekçesi ne olursa olsun bir ülkenin tüm kültürel altyapı bileşenlerini birbirine bağlayan, iletişim için tüm ihtiyaçlarını karşılamaya yeterli ve tüm dünyada dil araştırmacıları tarafından en kolay öğrenilebilir ve kendini en iyi ifade edebilen dil olarak seçilen Türkçe' nin ahengini, yapısını bozmaya kimsenin hakkı yok.
Alfabemiz ve mevcut kelime dağarcığımız kendimizi ifade edebilmemize yetiyor. Bu dilin de tüm dillerde olduğu gibi ders kitaplarında yer almayan ama halk tarafından kullanılan bir argosu da var ve çok da zengin. Asıl ayrıntı, argoda kullanılan kelimelerin, cümlelerin bile dilin kurallarıyla çok yüksek oranda uyuşmasıdır. Bu da dilin zenginliğini gösteren ipuçlarından biridir.
Türkçe, matematik kurallarıyla ifade edilebilen tek dildir. Bu konuda daha önce de bir başlık açmıştım.
Dünyada en yaygın dil olan İngilizce' nin kelime sayısının Türkçeden kat kat fazla olduğu söylenir hep. Sorun Türkçenin zayıf bir dil olması değildir, aksine kendi içinde türeyebilen kelimeleriyle kendini bu derece iyi ifade edebilen bir dil olması asıl övüneceğimiz noktadır.
Dilimiz de, alfabemiz de bize yetiyor da artıyor bile... Ucuz çıkar kavgalarınız için, koltuk hevesleriniz için ona zarar vermeye çalışmaktan vazgeçin... Bir daha size oy verecek bir %47' de bulamazsınız... Halktan gelecek tepkiden sonra sizi artık ne AB, ve de ABD' de kurtaramaz artık...
Alfabemden uzak durun...
Gerçekten bu konu beni çok fena kızdırdı, cümlelerimde tutarsızlık varsa da af diliyorum...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)