11 Ocak 2010

Portreler - 1

Hayattan insan manzaraları gibi düşünülebilir bu başlık. Burada kimse deşifre olmayacak, sırları ifşa edilmeyecek; öncelikle böyle bir beklenti varsa arınmak lazım…

Bizim dışımızda da bir hayat dönüyor, malum. Magazin programlarının aldıkları reytinglere bakılırsa diğer insanların neler yaşadıkları konusunda epey meraklıyız. Televizyonların gündüz kuşağında yayınladıkları programlarda da insanların özel hayatları eşelenebiliyor, o insanlar da buna razı oluyorlar. Bu da onların reyting anlayışları, belki meşhur olmayı umuyorlardır.

Benim kimseyi meşhur etme gibi bir çabam yok, kaldı ki kimlikler olmayacak bu kısa hayat hikayelerinde. Bazılarından ibret alınabilir, bazıları da çok boş gelebilir. Kiminin öyküsü pembe diziler gibi, kimilerinin ki psikolojik araştırma ya da gerilim filmi tadında...

Bir ufak deneme ile başlayalım.




C.O. (30' lu yaşlarında)

Onu tanıdığımda ortaokul çağlarındaydım. Sınıf arkadaşımdı. Hep yalnız olmayı tercih eden, agresif bir çocuktu. Gizemli görünmeyi, dikkat çekmeyi severdi. Sınıfta ben ve bir ortak arkadaşımızdan başka arkadaşı yoktu. Evinin nerede olduğunu bile kimse bilmezdi. Sadece bizimle zaman geçirirdi. Evinde o zamanların en keyifli oyuncağı Amiga 500' ü ile saatlerce oyunlar oynardık.

O yaşında dönemin tek tük bilgisayar dergilerine yazılar yazardı, oyun çözümleri üzerine bir köşesi vardı. Bazen 1-2 gün gelmezdi okula, bir oyuna takılır, bitirir, çözümünü yazar gönderirdi dergiye. Hiç devamsızlıktan kalmadı ama. Ailesi çok zengindi ve bir şekilde bir rapor ayarlayıp, devamsızlık sorununu çözerlerdi her seferinde. Bu kadar eksiğine rağmen derslerde de çok başarılıydı. Kafası çalışırdı yani; ders çalıştığını bile görmedim hiç...

Ailesi zengindi ama anne - babası ayrıydı. Anneannesinin yanında yaşıyordu. Birçok şeyi anlatırdı bize ama hiç anne babasıyla görüştüğünü duymadık. Bu eksiği kapatmak için de aile onu paraya boğuyordu. Birşeyi istemeyi bırakın, aklının ucundan geçen herhangi birşey bile hemen alınıyordu. Bu yüzden şımarıktı ve fazlaca içine kapanıktı. Bunun dışa vurumu da şiddet oluyordu.

Defalarca uyarmamıza hatta sert çıkışlarımıza rağmen anneannesine küfürler ediyor, vuruyor, itip kakıyordu. Bir keresinde evde unuttuğu birşeyi okula getiren yaşlı kadını "Beni arkadaşlarımın yanında nasıl rezil edersin" deyip iteleyince bizden de iyi bir sopa yemişti ama tahminim akşam evde acısını çıkarmıştır.

Evde lambaları açmayı ve o evdeyken televizyon seyretmeyi yasaklamıştı yaşlı kadına. Kendisi oldukça yüksek sesle müzik dinliyor, oyun oynuyor ama o sırada bir kapı hızlıca kapanırsa kıyameti koparıyordu. Salondaki avize, bir mezarlıktan bulduğu kuru kafaydı. İlk heavy metal şarkılarını onun evinde dinlemiştim.

Okul sonrası kimseyle görüşmedi, birkaç sefer aradım, tanımazdan geldi, doğal olarak ben de üstüne düşmedim.

Sonraları diğer arkadaşımdan duydum, bir dükkan açtırmış kendine, bilgisayar parçaları sattığı bir mağaza. Ancak yaklaşık bir yıl içinde batırmış bu işi... Sonra evlendi diye duydum. En sonunda facebook' da buldum onu. Amerika kıtasında bir yerlerdeymiş ve çok büyük bir yazılım şirketinde yazılım mühendisi olarak çalışıyormuş. Bir oğlu olmuş... En azından hayatının bir düzene girmiş olması sevindirici ama bu noktaya gelene kadar çektikleri, yaşadıkları, yaşattıkları ?

Bu hayat öyküsünden çıkarılacak dersleri buyrun birlikte özetleyelim...

2 yorum:

  1. Hiç olsan, kendinle boğuşsan, işleri berbata dönüştürsen, insanlara ihanet edip arkanı dönsen, onlara zulum etsen, kimseyi sevmesen, kendi karanlığında boğuşsan hatta dikkatleri üzerine toplasan , tüm bunların yanı sıra etrafında kimse yokmuş gibi davransan da ... bir şekilde paran varsa dünyanın en mutlu adamıymış gibi dikkat çekersin...

    YanıtlaSil
  2. Acıların, yalnızlığın üstünü yaldızlı örtülerle örtersin, baktın mı güzel görünür o yığın, doğru... İçin için tüten dumanı ne olacak ?

    YanıtlaSil

Her fikir önemlidir...