15 Aralık 2022

Büyüyünce ne olacak sence?

Mutlu bir aile

Özel olarak bir durumu yoksa, her insanın, diğer bütün canlılar gibi üreme yeteneği var. Kadın ve erkek olarak operasyonda bir takım roller üstlenerek üreme denen süreçte etkin olabilirsiniz, teknik olarak çok da abartılacak bir durum değil. Yani süreç biyolojik olarak muhteşem elbette ama konumuz o değil...

Kimi insanlar bir çocuk sahibi olmayı istemeyebilir, belki sorumluluğunu üstlenmek istemiyor olabilir ya da kendince haklı olduğu farklı gerekçeleri vardır, bu da seçim meselesidir, kimse karışamaz. 

Yok eğer çocuk yapmaya karar verdiyseniz de, sonrasında muhtemel birçok şeyi göğüslemeyi göze almışsınız demektir. 

1 Kasım 2020

Ofis Mobilyalarının Önemi

Ofis Mobilyaları, Çalışma Grupları, Büro Mobilyaları

Hepimiz artık biliyoruz ki ofislerimizin tasarımı ve konforu da evlerimiz kadar önemli. Ofislerimiz neredeyse ikinci evimiz. Nasıl ki evlerimizi konforlu ve zevkimize uygun şekilde dekore etmeye çalışıyorsak, aynı özeni ofislerimize de göstermeli, keyifle çalışabileceğimiz ortamlar tasarlamalıyız...

Elbette her çalışanın zevkine uygun bir dekorasyon stili bulmak mümkün değil ancak motivasyonu artıracak, keyifle çalışılabilecek bir ofis ortamı da imkansız değil...

Bunun için elbette bir çok etken var. Örneğin ofisinizin ferah olması, mümkün olduğunca geniş hareket alanları sağlaması önemli... Ergonomi, konfor, kullanışlı mobilyalar da diğer bileşenler...

Nehir Ofis Mobilyaları ile ergonomik, konforlu, kullanışlı seçenekleri keşfedin... Kaliteyi konfor ve ergonomi ile  birleştiren, uygun fiyat aralıklarında ürün seçenekleri ve geniş ürün gamı ile zevk ve ihtiyacınıza uygun ürünler için sitemizi inceleyebilir, mağazamızı ziyaret edebilirsiniz...

https://www.nehirofismobilyasi.com

Nehir Ofis Mobilyaları

30 yıla yakın ofis mobilyaları konusunda ki iş hayatımızın  son 10 yılında Nehir Ofis Mobilyaları adıyla  hizmet veriyoruz.

2010 yılında 100 m2 lik küçük bir mağazamızda başladığımız büro mobilyaları konusunda ki yolculuğumuza 2012 yılında taşındığımız 1000 m2 lik mağazamızda daha fazla ürün yelpazesi sunarak devam ediyoruz.

Tanıştığımız firmalarla uzun soluklu işbirliklerimizin oluşması için ahlaki değerlere çok değer veriyoruz kalıcı dostluklarımızın oluşmasına gayret gösteriyoruz.

Gerek ofis mobilyası, ofis koltukları, ofis kanepeleri olsun, gerekse kafeterya mobilyaları, toplantı masaları, çalışma masaları, çelik eşyalar, eğitim mobilyaları, kafeterya mobilyaları olsun sattığımız tüm ürünleri görünen ve görünmeyen tüm unsurlarını en kaliteli malzemelerden üreterek müşterilerimize teslim ediyoruz.

Yeni kurulan ofisler için proje bazlı çalışmalarımızın yanında acil ofis mobilyası  ihtiyaçları  için yüzlerce ürünümüzden hemen teslimatlarımızı yaparak müşterilerimizin memnun olmalarını sağlıyoruz.

Faaliyetlerimiz için yeterli bir araç filosu , mimar – teknik personel – kalifiye montajcı arkadaşlarımızla, katalog ve web altyapımızla ofis mobilyası konusunda tüm müşterilerimiz için güçlü bir çözüm ortağı olmaya gayret gösteriyoruz.

Bütün anlattıklarımızın özeti ; "Nehir Ofis Mobilyaları Mutlu Ofisler Kurar..."

Modüler Bekleme Koltuğu, Modern Ofis Tasarımları

Yönetici Odası, Mobilya Takımı, Özel Tasarım Makam Odası

Modüler Bekleme Koltuğu, Renkli Ofis Tasarımları

Yönetici Koltuğu, Bilgisayar Koltuğu, Deri Koltuk

Modüler Bekleme Koltuğu, Renkli Ofis Tasarımları

Çalışma Masası, Ofis Mobilyası
Bu bir tanıtım yazısıdır.



23 Mart 2020

Corona / Covid-19 ve Aptallar


Bunca zaman yazmadıktan sonra ilk yazının sebebinin böyle büyük ölçekli bir salgın olması üzücü... Gerçi cesaretimi toplayıp bir önceki sebeple ilgili yazsaydım onun da (en azından benim açımdan) aşağı kalır yanı yoktu; annemi kaybetmiştim...

Çin' de ortaya çıkıp, insanların ciddiye almaması, gereken özeni göstermemesi sonucu bütün dünyaya inanılmaz bir hızla yayılan ve can alan bir salgın...

23-03-2020 Sabah saatleri itibariyle son durum...

Düzenleme : 23-03-2020 Öğlen 13:30' da aldığım ekran görüntüsü.
Yayılma hızını anlamak açısından bir örnek olabilir...

Ülkemizde de bir şekilde birçok ülkeden daha sonra görüldü ama inanılmaz bir hızla enfekte insan sayısı artmaya devam ediyor.

Her kafadan bir ses çıkıyor, her yerden çeşit çeşit yorumlar geliyor...

"maske çok önemli...", "maske bir işe yaramıyor...", "el temizliği çok önemli...", "ayakkabınızı bile her gün değiştirin...", "ellerinizi yıkasanız da bir faydası yok...", "o maske olmaz ille de şundan olacak...", "kimseye yaklaşmayın...", "yaklaşın birşey olmaz...", "dua edin yeter...", "mutlaka izole olun..."

Kafalar karışıyor, insanlar korkuyor, telaş eden var, ne yapacağını şaşıran var... Sokakta herkesten başka bir şey duyuyorsun, televizyonda her kanalda "uzman" konuşmacılar...

Devlet mümkün olduğunca kontrol altında tutmaya çalışıyor, bütün süreçleri yönetmeye çalışıyorlar... Eksikleri, yanlışları olabilir ama ben şahsen doğru yolda olduklarını düşünüyorum...

Bu süreçte canla başla çalışan sağlık personeli; dualarımız sizinle... ve benzer şekilde gıda, temizlik, ulaşım gibi kamu hizmeti sayılacak noktalarda çalışan ve izin yapma, evinden çalışma ihtimal bulunmayan bir sürü iş kolu ve çalışanları... Allah yardımcınız olsun...

Dünyada virüsün yayılmasıyla ilgili olarak en büyük etkenin insanların umursamazlığı olduğu ortada. Fransa ve İtalya örneklerine bakın... Salgının başlamasının üzerinden haftalar geçmiş olmasına rağmen hala sorumsuzluklara rastlanabiliyor. Etkinlikler, ev partileri... Daha geçen hafta Fransa' da "Şirinler Festivali" görüntüleri dolanıyordu ortalıkta...

Geçen hafta İstanbul' da bir ahşap sanayi sitesine "6 tane kapı alacağız" diye gelmiş bir grup, başlarında bir rehber... İtalya' dan geliyoruz demişler... Güvenlikçiler yaka paça sitenin dışına atmışlar, polisi aramışlar, sonra ne oldu bilmiyoruz...

Umre' den dönünce karantina' dan kaçanlar, çevik kuvvetle çatışmaya kalkanlar, polisin yüzüne türüküp "ben hastaysam sen de hasta ol" diyenler... Birlikte otobüs kiralayıp Erzurum' a kaçmaya çalışırken Çorum' da yakalanan 28 umreci... Onlar karantina' ya alınacak diye gece yarısı apar topar yurtlardan çıkarılan öğrenciler...

Yüksek risk grubunda oldukları için 65 yaş üstüne sokağa çıkma yasağı konulmasına rağmen dinlemeyen, evde durmayan yaşlılarımız...

Cuma namazları, vakit namazları iptal edilip, camiler toplulukların bir araya gelmesi sebebiyle risk oluşturduğu için kapatıldığında "ben girerim arkadaş, engelleyemezsiniz, cumayı kılacam ben, kuran' ın neresinde yazıyor virüs var diye cami kapatmak" diyerek kapıları tekmeleyen kırmaya çalışan mallar...

Otogar'da asker uğurlama töreni düzenleyen yüzlerce mal oğlu mal... halaylar çekerek, sarmaş dolaş öpüşüp koklaşarak...

Zeytinburnu sahilinde gelin-damat la birlikte halay çekenler...

Hafta sonu Belgrad Ormanı' da mangal yapan gerizekalı yurttaşlarımız...

Sahilde dip dibe muhabbet ederek balık tutanlar, onların arkasından yan yana sohbet ede ede yürüyüş, koşu yapanlar...

Virüs sanırım insanlarda zeka geriliğine de sebep oluyor...

Siz memleketinizde ne tür salaklıklara rastlıyorsunuz? Ya da benim unuttuğum radikal örnekler var mı aklınıza gelen?



18 Aralık 2018

İstanbul ve Beton Yığınları

Çoğu zaman şikayet ettiğimiz bir durum var; şehir hayatı hepimizi beton blokların içine hapsetti... Artık pek az insan müstakil evlerde oturuyor, en azından İstanbul gibi büyük şehirler için durum böyle...

Küçük binalar, büyük apartmanlar, siteler, rezidanslar... Kapalı kutular, beton bloklar içinde bir sürü hayat.

Eskiden de İstanbul' da bir çok insan apartmanlarda yaşardı... Benim de çocukluğum apartmanlarda geçti. Oturduğumuz semtte bahçe içinde, ağaçlarla çevrili bir çok gecekondu da vardı ancak zamanla onlar da betonlaşmaya ve ranta yenildi, yerlerine yüksek yüksek binalar dikildi.

İstanbul - Beton Yığını


24 Eylül 2018

Cep Telefonlarında Ekran ve Cam Değişimi

Yeni nesil telefonların teknolojileri gitgide ilerliyor, malum... Ekranlar büyüyor, daha fazla fonksiyon için daha fazla alana ihtiyaç var. Gövdeler inceliyor, cihazlar hafifliyor.

Bu durumda zayıflayan cihazlar için daha güvenli ekranlar, kırılmaya dayanıklı camlar kullanılmaya çalışıyor ama yine de elinizden düşecek bir telefonun ekranının kırılması riski çok yüksek...


Özellikle bir garanti paketi satın almadıysanız telefonun camını ya da ekranını kırmanız garanti kapsamına girmeyecektir ve servis size epey yüksek bir faturayla gelecektir.

Ekran değişimi çok daha maliyetli ama sadece ön cam kırıksa bu bile bir avuntu.

Eğer siz de böyle bir durumla karşılaştıysanız daha ekonomik ve garantili bir çözüm mevcut.

15 yıldan fazla zamandır bilişim teknolojileri alanında elektronik sistemlerin onarımı konusunda hizmet veren bir elektronik laboratuvarı olan Lider Bilişim Teknolojileri, uzunca bir süre telefon cam ve ekranlarının değişimi ile ilgili Ar-Ge çalışmaları yapmış ve bir süredir bu konuda da hizmet veriyor.

Şahsen de denediğim ve fiyat / performans oranıyla memnun kaldığım bu hizmetle ilgili detaylar için web sayfalarını incelemenizi öneriyorum.

http://liderteknoloji.com.tr/

Benzer şekilde tabletler için de cam ve ekran değişimi konularında destek almanız mümkün.

Servise bırakacağınız cihazınız için de arıza tespit ücreti yok, bu da bence önemli bir ayrıntı...

Ek olarak bu laboratuvardan Notebook Tamiri, Projeksiyon Tamiri, Printer Tamiri konularında da hizmet alabilirsiniz...

Bir hizmet inceleme yazısıdır.

8 Ağustos 2018

Yeni bir gün doğdu... Merhaba...

Bugün oğlumun doğum günü... 

Bir sürü güzellik yaşadım, bir çok güzel insan tanıdım, dostlarım oldu, çok keyifli anılarım var...

... ama hayatımda hiçbir şey Barış' ın varlığı kadar mutlu etmemiş beni, onu biliyorum artık...

Bir sürü rezilliğe şahit oldum, kandırıldım, aldatıldım, düşmanlarım oldu, çok can yakan zamanlar yaşadım...

... ama hayatımda hiç bu kadar güçlü hissetmemişim kendimi, Barış' ın varlığı daha da güçlü kılıyor beni, hiç ama hiç hesap yapmadan sadece seven bir insan var hayatımda...

İşte mutluluğun resmi... canlarım...

Daha çok zaman var önümüzde... yani en azından ben öyle umuyorum... 

İki yüzlü insanlardan, sahte gülümsemelerinden, beklentili sevgilerinden, çıkar kavgalarından, rezilliklerinden, ahlaksızlıklarından, kirlenmiş zihinlerinden uzak durmanın yolunu öğretebilirim sana...

Hele bir de insan olmayı, delikanlılığı, vefa' yı, sabrı, ahlaklı olmayı, saygıyı, sevebilecek kadar güçlü, aşık olabilecek kadar yürekli olmayı da öğretebilirsem, daha ne...

Bir baba başka ne verebilir ki oğluna?

Daha iyi bir miras olur mu?

Daha büyük ne tür bir eser bırakabilir dünyaya?

İyi doğdun Barış' ım... Mutlu ol...

16 Temmuz 2018

Eski Defterler - 3

Tencere - Kapak

Erkek - Şimdi biz tencereyle kapak mı olduk?
Kadın - Herhalde,galiba,sanırsam,kesin:)
Erkek - Ama hangimiz tencereyiz yalnız bu önemli bir nokta
Erkek - Sen kapak ol ama
Kadın - Neden peki?
Erkek - Bütün acıyı ben alırım içime,ateşler benim altımda yansın… Sen de ört benim bütün acılarımı…
Bir eski zaman diyaloğu...

22 Şubat 2018

Daldan Dala - 16

Uzun zamandır çocukların taciz ve tecavüz haberlerini öğreniyoruz. Tarikat yurtlarında, derneklerin kaçak evlerinde... "Böyle bir olayın bir kere yaşanmış olması bütün kurumu lekelemeyi gerektirmez" denilebiliyor pişkince...

3 - 4 yaşında çocuklara tecavüz ediliyor, çocukların iç organları parçalanıyor, hayatları kararıyor... Aileleri yapıyor bu rezilliği ya da tanıdıkları insanlar...

Detaylara giremeyeceğim, düşündükçe, konuştukça midem bulanıyor, zaten herkes okumuş duymuştur..



Biz ne zaman böyle bir ülke haline geldik? Ne ara bu kadar iğrenç, şerefsiz insanlarla doldu bu ülke?

http://hthayat.haberturk.com/anne-ve-cocuk/cocuk/haber/1047885-tacizi-cocuk-anlatmiyor-davranislariyla-belli-ediyor

Üstteki yazıyı da okuyun, okutun...

-=0=-

Bir taraftan da başka ne idüğü belirsiz tipler, yine vakıf ve/veya cemaat adı altında organizasyonlarla, çıkıp "asansörde halvet", "yorgan ve battaniyeyle şehvet" başlıklarında zırvalayıp duruyorlar...

Sizin ruhunuz pislikle dolmuş, zihninizden pislik fışkırıyor... Gezdiğiniz dolaştığınız yerlerde kadına insan diye değil cinsel obje diye baktığınız için aklınızdan cinsellik, seks, masturbasyon, halvet falan hiç çıkmıyor...

Kadınla erkeğin birbirlerine selam verirken seslerini duymalarından dolayı tahrik olup halvete niyetlenebilecekleri fikri sizce nasıl bir kafadan çıkar?

Daha da dramatik olan tarafı ise bu cemaatlerin kadınlarının da bu fikirleri desteklemesi, doğruluğuna gönülden inanmaları, bunları açıkladıkları için hocalarına hayır duaları ediyor olmaları...

Ve bunları yıllarca dinleyip hipnotize olmuş bir nesil de sokaklarda dolanıyor... Bu kafaların ürünü olan tacizciler, sapıklar, pedofili kurbanı çocuklara tecavüz ediyor...

-=0=-

Fetö denen pisliğe yıllarca kucak açıp devletin en kritik pozisyonlarına yerleşmelerine, örgütlenip güçlenmelerine, siyasete, eğitime, devlet kurumlarına sızmalarına ses çıkarmayanlar...

Zamanında bir gün bunların yaşanabileceği konusunda uyaranları vatan haini ilan edenler...

O şaklabanı hoca efendi hazretleri diye yere göğe konduramayıp, ona ithafen hasret dolu, sevgi dolu şiirler okuyup methiyeler düzen, elini eteğini öpenler...

Şimdi bu kansızların yarattığı kaosu temizlemek için sağa sola saldıranlar...

Kendilerine yeni bir tarikat bulmuşlar, şimdi de onu besliyorlar...

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/egitim/931393/MEB_in__Nurcu__sevdasi_bitmek_bilmiyor__FETO_gitti_Hayrat_geldi.html

Zamanında Fethullah Gülen' in organizasyonları için de "hayır işleri yapan ilim irfan yuvaları" diyordunuz, şimdi de onlara tanınanlara benzer imtiyazları Hayrat Vakfı' na sağlıyormuşsunuz... Ne tesadüf ki bunlar da Nur Cemaatinin bilmemne kolunun adamlarıymış, tıpkı Fettoşun adamları gibi...

İleride birgün çıkıp "Bunlar da bizi kandırdı, halbuki ne istedilerse vermiştik" demek zorunda kalmazsınız inşallah...

24 Temmuz 2017

Barış'ım geldi...

Yeniden merhaba... Çok uzun zamandır birşeyler yazamadığımı farkettim... Farkettim diyorum zira aklım bambaşka yerlerde...

İş hayatında tempo yüksek, hafta sonları yazılım uzmanlığı eğitimine devam ediyorum, sosyal hayata zaten vakit kalmıyor ama asıl önemli olan bunların hiçbiri değil...

Hayatımda bir yıla yakın bir zamandır muhteşem birşey var; Barış adında, cıvıl cıvıl, gürültücü, sevimli, bez kirletme rekortmeni, baba delisi süper bir yaratıktan bahsediyorum...

O benim oğlum...

Haberini aldığımız günden beri eşimle hayatımızı kökünden ve sonsuza dek değiştiren, binbir türlü zorluk, yorgunluk, endişe katan ama zerre şikayetçi olmadığımız, aksine ona her baktığımızda binlerce kere şükürler edip, birlikte şapşalca sırıttığımız muhteşem canlı...

Rabbim herkese bu mutluluğu yaşamayı nasip etsin inşallah...

Şu yaşıma kadar defalarca aşık olduğuma inandım, daha fazla mutlu olamam diye düşündüm, sevginin zirve noktası bu diye geçirdim içimden...

Ve hayatımda hiçbirşeyde bu kadar yanılmadığımı farkettim...

Aşk, şu aşağıda fotoğrafını gördüğünüz şey...


Hayatımda hiçbir şey beni bu kadar heyecanlandırmadı, hiç bu kadar mutlu edemedi, başka kimseye ya da birşeye karşı bu kadar aşkla bu kadar sevgiyle bağlı hissetmedim kendimi... Ve annemden sonra hiçkimse bana bu kadar saf, bu kadar katıksız ve karşılıksız bir sevgiyle sarılmamıştı...

Hayatımda hiç bu kadar güzel bir sıfatım olmamıştı; "Baba"

ve eşim, hayat arkadaşım, yoldaşım... Bir insanın hayatında alabileceği en güzel hediyeyi verdi bana, en güzel sıfatı kazanmamı sağladı... Sana ne borçlu olduğumu tarif etmek bile imkansız, iyi ki varsın, iyi ki varsınız ikinizde...


8 Ağustos 2016 hayatımın sonsuza denk değiştiği muhteşem tarih... Gerisi küllüm hikaye...

Tek umudumuz iyi bir "İNSAN" olması için ona bir yol açabilmek...




24 Nisan 2017

Mega Radyo

İletişim araçlarının en eskilerinden bir tanesi olan radyo, hayatımıza çok uzun yıllar önce girmiş ve hala insanları günlük sıkıntılardan bir parça olsun uzaklaştırmaya çalışan sistem olarak biliniyor. Okuldan, işten çıkarken, ya da günlük ev işleri arasında günün rutinini bir parça olsun kırmak radyonun işlevlerinden biri. Çok değil 20 yıllık bir süre önce radyo dediğimiz alet evlerimizin, yaşam alanlarımızın bir yerinde bulunarak, günlük ruh hallerimize eşlik etmekte kullanılırdı. İnsanlar radyonun başına toplanır ve müzikli programlar dinlemek için orada bulunurdu. Ancak teknolojinin getirdiği imkanlar sayesinde radyo da hayatımıza internetin girmesiyle insanlara ulaşma noktalarını internet üzerinden gerçekleştirmeye başlamış bulunmakta.

Teknoloji çağı artık yeniliklerle dolu bir dünyayı bize sunarken, tüm iletişim araçlarının yanında radyoyu da değişime götürdü. Böylelikle insanlar rahatlıkla istedikleri yerden, sorunsuz radyo dinleme keyfini yaşamaya başladı. Mega radyo ya da çok sevdiğiniz bir radyo programını dinlemek istediğinizde, rahatlıkla internette online olarak, her yerde bunu gerçekleştirebilirsiniz. Özellikle genç nesil bu konuda artık her yerde eğlenebilmek ve kendini mutlu hissetmek istediği için bu nimetlerden sonuna kadar yararlanıyor.

Müziğin ve radyonun her zaman yanınızda olmasını istiyorsanız online radyo sistemi cep telefonunuzda, bilgisayarlarınızda sınırsız coşku hissedebilmeniz için tüm frekanslarıyla mevcut bulunuyor. İsterseniz cep telefonlarınıza online radyo indirip, yolda, iş yerinizde molalarda radyo dinleme zevkine ulaşabilirsiniz. Akıllı telefonlarda bu uygulamalara kolaylıkla sahip olma şansınız var. Günümüzde her radyonun internet sitesi olduğu için bilgisayar üzerinden istediğiniz radyo frekansına bağlanabilecek özgürlüğe sahipsiniz.

Radyoya ve radyoculuğa meraklı ve yetenekli olup bu işi yapmak isteyen, sesini kitlelere ulaştırmak düşüncesiyle yola çıkanlar için artık çağımızın imkanlarının iyi yanlarından biri de kendi alanını yaratmak olarak görülüyor. İnternet sınırsız bir mecra ve herkes kitlelere, gerek sosyal medyadan gerekse başka internet yolları üzerinden kendini tanıtarak popüler bir iş yapmanın keyfini yaşayabiliyor. Seslerini kitlelere duyurmak isteyen kişiler veya gruplar da imkanlarını kullanıp, kendi online radyosunu kurmaktan geri kalmıyor. Bu konu artık son derece basit olmakla birlikte, hayatında böyle bir deneyim yaşamak isteyen herkesin ilgi odağı olmuş durumda

31 Ocak 2017

Freelance Hizmet Satınalmak



Türkiye' de freelance kültürü uzunca bir zaman sağlıklı yürümedi. Bazı sözüm ona freelance çalışanlar akıllarınca uyanıklık yapıp insanları dolandırdıkça diğer emekçilerin de adı kötüye çıktı doğal olarak. Ben de uzunca bir dönem böyle bir mücadele verdim.

Bir proje toplantısında işveren bana "senin de parayı aldıktan sonra ortadan kaybolmayacağını nereden bileceğim?" diye bir soru sordu... Ben yaptığım işlerde bütün iletişim bilgilerimi, adresimi ve hatta bir de ıslak imzalı sözleşme/taahhütname veriyor olmama rağmen bazen böyle fazladan şüpheci insanlara kendimi anlatmakta zorlanıyordum...

Oysa böyle üçkağıtçılar olmasa bir freelance ile çalışmak bazı noktalarda avantajlıdır.

Maliyeti düşüktür. Büyük işletmelerin hesap yaparken işin bedeli üzerinde ekledikleri bir sürü kalem bir freelance' in masraf kalemleri listesinde yoktur.

Bir freelance, ne kadar profesyonel olsa bile bir ajanstan, kurumsal bir firmadan daha heyecanlı, daha enerjiktir.

Yaratıcılığını ticari kaygılarla, muhasebesel hesaplarla kısıtlamaz, onun tek odak noktası iyi bir iş çıkarmaktır. İşi yaparken ofisinin kirası, stopajı, vergiler, diğer çalışanların sorunları, ofisin muhtelif masrafları ve sorunları ile uğraşmak yerine sadece işine konsantre olabilir...

Daha bir sürü avantaj söylenebilir, sizin de eklemek istedikleriniz varsa, yorum üzerinden bunları konuşmaya devam edelim lütfen...

Artık freelance kültürüne önceki zamanlara kıyasla daha saygın bir gözle bakılıyor ve bu hizmetler için tanıtım mecraları var. bionluk.com' da bunlardan biri...

3 Ekim 2016

15 Temmuz sonrası

Epey zaman önce yazmya girişmişim bunları ama yarım kalmış, iş güç işte... Buyrun...

------

Yıllarca bir sürü mecrada insanlar veryansın ettiler, cemaatleri siyasetin, devletin içine bu kadar sokmayın, buna göz yummayın diye... Kimse dinlemedi...

Salya sümük ağlaşan bir grup zibidi, yıllarca kahraman ilan edildi, yere göğe kondurulamadı...


Sahi, birileri ondan bahsederken "Fethullah Gülen hoca efendi hazretleri" diyordu, kimlerdi onlar???

Yurtdışında okullar yaptılar, hem de alakalı alakasız bir sürü ülkeye, sözüm ona kültür elçisi olarak dünyanın parasını harcayarak... Bu paranın kaynağı hiç sorgulanmadı; hayırsever iş adamları dendi, geçildi...

O zamanlar ben de birçokları gibi gıyabında sordum; madem ülkeni bu kadar seviyorsun, Afrikanın açlıktan kırılan alakasız bir kasabasında Türkçe eğitim veren bir okul açmak yerine, kendi memleketinde okula gitmek için çamurun batağın karın içinde kilometrelerce yürüyen çocukların kendi köylerine ufak bir okul yapsan ya? Camı kırık, kapısı kapanmayan, damı akan bir sürü köy okulu var, onları onarıp, o çocuklara daha sağlıklı bir ortam sağlasaydın ya... Benim gibi bu ve benzeri ayrıntıları sorgulayan herkes tepki aldı, ha gayret vatan haini ilan edileceklerdi...

Cumhurbaşkanının "Halkım da Allah da affetsin" diyerek özür dilemesi bir erdem elbette...

Ama arkadaş, bunca yıl bu olayların buraya geleceğini, devletin içine bu kadar nüfuz etmesine göz yumacağınız bu insanların birgün daha fazlasını da isteyeceklerini kestiremediniz mi? Hani sizin ustalığınız? Kandırıldık deme lüksünüz var mı?

"Ne istediniz de vermedik?" sözünün arkası da araştırılacaktır umarım...

Deşeledikçe neler çıktı, görüyoruz hepimiz... Asla aklıma gelmezdi dediğimiz insanlar bu örgütle ilişkili çıkıyor. Nasıl da kamufle olmuşlar...

Geçmişte sınav skandalları yaşanmıştı, o zamanlar sorumluları adeta ölümüne korumuştunuz, "yedirmeyiz" demiştiniz... Ne kadar çok insanın hakkını yemişler... O hakkı yenilen, yılları çalınan insanlar ne olacak?

Balyoz, Ergenekon ve benzeri davalarda nice şanlı asker senelerce perişan oldu, hastalanan, ölen, intihar eden, hayatı alt üst olan insanlar... Bunlar ne olacak? O meşhur savcınız için milli kahraman dediniz, arkasında durdunuz, koruyup kolladınız, adam foyası ortaya çıkınca ortadan kayboldu... Askeriyenin gizli sırlarının tutulduğu kozmik odaları açtınız, gizlilik derecesi yüksek evraklar ortalara döküldü, bu şerefsizlerin eline geçti, sonuç ortada...

Az kaldı koca memleketi altın tepside sunacaktık...

Zaten dünyalıklarını fazlasıyla yapmışlar, girmedikleri delik, sızmadıkları yer kalmamış...

Acaba bundan ders aldık mı? FETÖ denen illetin yerini başka "hoca efendi hazretleri" almaz artık değil mi?

23 Haziran 2016

Daldan Dala - 15

İlk blog yazımın üzerinden tam 12 yıl geçmiş... İlk yazının tarihi 23 Haziran 2004...

Gerçi ondan sonra araya askerlik girdi, iş güç derken, sonraki ilk yazım ve devamı 2007 yılının Ocak ayından sonra gelmiş...

Epey mesai harcamışım aslında bu bloga, güzel şeyler de çıkmış, bir sürü vasat iş de var...



-=0=-

Bir dönem bloga, tarihle ilgili notlar düşeceğim düşüncesiyle dönemin yaşananlarını yorumlayarak devam ediyordum. Son zamanlarda o kadar çok olay oldu ki üstüste, artık takip etmek de mümkün değil.

Şehitler, ölümler, patlamalar, bombalı araçlar hayatımızın gündelik bir parçası haline geldi. Herşeye alıştık.

Teröristi halaylarla davulla zurnayla karşılatırsan, devleti ayağına götürürsen olacağı bu işte... Koca devlet "kandırıldı", "silah bırakıyoruz dediler halbuki silah depoluyoruz demek istemişler", bak görüyor musun?

Bu kadar terör olayı yaşanırken yine de bizim önceliğimiz nedir? Başkanlık elbette, cahil misiniz pardon da? Hem zaten "90 yıllık enkaz" da yeni kaldırılmış... Hem kabahat sizde; verseydiniz 400 milletvekilini, bu kadar insan ölmezdi... üstelik bir seçimi yok sayıp size ikinci bir şans daha verdik, anlamadınız...

Devam et Türkiye'm, hedef 2023... aynen böyle devam et ki kına yakmalık sebebini iyice sıva... hüloloooğğğ...

-=0=-



Dün Yaşar Nuri Öztürk' ü kaybettik, mekanı cennet olsun...

Bir ilahiyat profesörünün yobazlığa karşı verdiği mücadeleyi yıllarca gördük, destekledik, ondan feyz alıp bazı şeyleri anlatmaya çalıştık ama ona da bize de inanmadılar, "işine geldiği gibi yorumluyor" dediler, "dinden çıktı" diyenini de gördüm, "o herif aslında mason" diye çamur atanını da...

İşte o çok bilenler, ayda 750 bin TL' ye "hocam banyo yaparken kulağıma su kaçtı, orucum bozulur mu?" sorularına salya sümük ağlamaklı cevaplar veren din tüccarlarına hayranlıkla bakmaya devam ediyorlar ama, "böyle yaparak sizi kandırıyorlar" diyene yıllarca kin beslediler, düşman bellediler..

Velhasıl neymiş; yurdum insanı ezik arabesk ruhuna hitap eden salya sümük herşeye mal gibi hayranlık beslemeye bayılıyor...

Hem bir de ibadet edebilmek için ille de bir şeyhi, şıhı olması gerektiğine, mutlaka birilerine mürid olması gerektiğine inanan, çobansız, güdülmeden kıldığı namazdan, tuttuğu oruçtan bile emin olamayan zavallılarla dolu bir memlekette yaşıyoruz.

Hatırlarsanız zamanında ne şeyhler gördük, müridlerine kutsaldır, sevaptır diye bilmemnerelerini öptüren, ayaklarına kapandıran...


Adamın haline bakın, bu nasıl bir şaklabanlıktır, nasıl bir riyakarlıktır.

Bu kitleye bu kadar ayyuka çıkma hakkını veren, tekkelerin açılmasına, ortalığın şeyhlerle şıhlarla ve bunun gibi şaklabanlarla dolmasına göz yuman zihniyet, tecavüze uğrayan çocuklar karşısında da sessiz kaldı elbette...

Bir sürü yasadışı ev işleten, kayıtdışı eğitimler (?) veren bir vakıf bu konuda suçlanınca da "böyle bir olayın bir kere yaşanmış olması bir kurumu kötülemek için sebep olamaz" gibi olağan dışı zırvalamalar sergilediler.

Ve bu yasa dışı oluşumlar, nereden geldiği belli olmayan paralarla ve müridlerini de bağış adı altında bol bol soyarak süper lüks ototmobillerle gezip, tatil yörelerinde jetski' lere binip insanlarla alay etmeye de devam ettiler...

Deniz Feneri Davası' nı da unutmuş değiliz... unutmadık değil mi? Yahu onu da mı unuttunuz? Ha pardon siz o sırada kutu açma yarışmaları seyrediyordunuz değil mi? Şimdi de survivor var, diziler var; meşgulsünüz tabi, oyaladım, kusura bakmayın...

Gerçi 17-25 Aralık Rüşvet ve Yolsuzluk operasyonları için "çalıyorlarsa da iyi yapıyorlar, en azından para ülkede kalıyor" diye tevekkülle karşılayan bir halkın böyle basit (!) olayları unutması normaldir...

Üstelik aynı tipler "kefenimizle geldik" diye artistlik yapıp, şehirlerinde çıkan çatışmalara bombalamalara gık diyememişlerdi değil mi? evet evet...

Ayrıca kefenle huzuruna gittikleri sayın cumhurbaşkanının da diploması şaibeli ama önemli değil reyiz o, ne yapıyorsa haklıdır, doğrudur...

Daha da yazamadığım bir dünya olay, konu... tartışmakla bitmez ki...

Başka yazılarda devam ederiz parça parça... Sevgiler...

22 Ocak 2016

Not Al...

Farkettim ki uzun zamandır kendime önemli bir haksızlık yapmışım. Kelimelerle dans ederdim bir zamanlar, alt alta üst üste oynaşırdık... Şimdi ise sosyal medya denen lanetli mecranın içinde kısa kısa cümlelerle her şeyimizi anlatmaya çalışıyoruz.

Her zaman bir not defterim olmuştur. Cebimde ya da çantamda bir kalem ve ufak bir defter hep yazmaya hazır halde benimle birlikte gezerdi her nereye gittiysem. Nerede ve nasıl bir ortamda olduğum hiç farketmezdi, aklıma her geleni de yazmazdım öyle, o defter bir karalama tahtası değildi... Birileri arkadaşının telefonunu not alsın diye yaprak koparıp vermezdim bile; kıymetliydi o defterler. Bir sürü biriktirdim onlardan, içlerinde hayatım saklı...


11 Ocak 2016

Gerçekten lazım mı?

Bir tarafta yeni teknolojiler üretmek, insanlara faydalı olacak ürünler icat etmek, hastalıklara çözüm bulmak için uğraşan insanlar var, diğer tarafta bu kadar çabayı küçümseyip çekirdek gibi tüketen başka bir kitle...

Güzel yurdum için en güzel örneği cep telefonları ve akıllı televizyonlar...

Henüz kullandığı telefonun bütün özelliklerinden tam anlamıyla faydalanamazken, hatta daha fazlasını bırak, o kadarına bile aslında ihtiyacı yokken yeni çıkan modelin peşine düşüyor insanlarımız.

Asgari ücretle yaşamaya çalışan, karnını zor doyuran, kirasını denkleştirmeye çalışan adamın cebinden 2500-3000 TL' lik cep telefonu çıkması normal mi sizce?

Babasından aldığı harçlıkları denkleştirip okulda tost bile yiyemeyen, simite razı olan genç kızımızın, babasının beynini yiyip 1500 TL' lik cep telefonu aldırması, sonra da 10 TL kontür yükletmesi, paketi bitmesin diye fotoğraf gönderen arkadaşına çatması gayet normal oldu artık...

Misafirliğe gittiğiniz evde genci yaşlısı ilk 1 saatten sonra ellerine telefonlarını alıp pıt pıt pıt bir şeyler yazıp çizmeye okumaya başlıyor. Siz adama laf anlatıyorsunuz, o çaktırmadan telefonda oyun oynuyor... Sohbetlerin içi boşalıyor, tadı kalmıyor, kalkıyorsunuz...

Akıllı televizyonlar alıyoruz evlerimize. Çoğu kimse bu kadar teknik becerisi olan bu televizyonların kanal sıralamasını ayarlamaktan bile aciz, cep telefonunda interneti var nasıl olsa diye evine internet bağlantısı almadığı halde "e bu televizyonla internetten film seyrediliyomuş, nasıl yapcaz?..." diye de sorarlar...

Mesele elimizdeki cihazların gitgide daha akıllı olması değil, insanların gitgide aptallaşması...

Her şeyi önümüzde kullanıma hazır olarak sunan teknolojinin amacı, kendimize zaman ayırabilmemiz ve daha fazla gelişmek için fırsat bulabilmemizdi ama biz bunu da daha fazla tembelleşebilmek için bir fırsata çevirdik...

Ellerindeki aletlerin yeteneklerini ve bunların nasıl kullanılacağını anlatmaya kalktığınızda, "ay ben uğraşamam bunlarla, sen ayarla da ver sana zahmet..." diyene pis dalasım geliyor...

Üstüne bir de bu yönde çaba gösterenlerle alay edenler var ki onlar tam dayaklık... "Uzaya mı çıkacaan onla, nolacah yeeaavv..."

Sinirlendim bak şimdi yine...

17 Aralık 2015

Lal

Nice şarkılar döner durur dilimde...
Sesim çıkmaz, ağzım yüreğimde...
Yüreğim lal oldu, sesim sus pus...
Sen konuş benim yerime de...

12 Ekim 2015

Ne çok ölüm dedim ben...

10.10.2015 - 10:004



Ankara tren garı önünde peşpeşe patlayan iki bomba ve yitip giden bir sürü can... İsimleri, milliyetleri, ırkları, siyasi görüşlerini boşver, seninle aynı yönden bakmıyor olabilirler; insanlar sonuçta... Can pazarı... Şimdilik IŞİD deniyor, yarın bir başkasının adını zikrederler... Sonuç olarak cevaplanması gereken sorular var... Bu insanların sevdikleri kime hesap soracak???

Öncesinde aylardır şehit haberleri, çatışmalar, baskınlar... Daha Ankara ile ilgili bu haberde ne olduğunu anlamaya çalışırken başka taraftan şehit haberi geliyor, çatışma, saldırı...

Bu sabah işe gelirken radyo' da Levent Kırca' nın vefatını duyuyorum... Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımın beni en çok güldüreni, en mutlu edeni, mizahı sevmemi sağlayanlardan biri... Atatürk aşığı, mücadeleci insan... Allah rahmet eylesin...



Birkaç gün içinde bu kadar çok ölüm fazla geldi... üst üste tokatlar yemiş gibiyim...

28 Ağustos 2015

40' mı ? Yok daha neler...

20' li yaşlarımdayken üzerimde çok büyük sorumluluklar olduğunu, dünyayı kurtarmakla görevli olduğumu ve insanlara ışık olarak gönderildiğimi falan düşünüyordum sanırım... Fazla film seyretmenin ve bilim kurgu hikayelerinin de bunda etkisi olabilir elbette... 30' lu yaşlara yaklaşırken yazdıklarımdan anlıyorum... Sanırım biraz abartılı :D

Öyle böyle derken, ne olduğunu anlamadan, bol aksiyon ve köklü değişikliklerle 30' lu yaşları da yedim bitirdim... Sanki öncekilerden daha da hızlı geçti gitti...

Yaş ilerledikçe zamanın akış hızı da değişiyor anlaşılan. Fizikçiler açıklasın lütfen bu durumu...

Birkaç gün önce 40 oldum, dile kolay 40 (yazıyla kırk)...

40 nedir ya :)


Garip hissettiriyor bazen... "Buraya kadar iyiydi de fazlasına gerek yok..." diyorum içimden... Sanırım ötesini de engelleme şansım olmayacak :)

Bu yaşa gelen kadar neler mi öğrendim ? Şöyle söyleyeyim... yok yok böyle bir devamı olmayacak yazının...

Dedim ya, herkese anlatacak bir sürü hikayem olduğunu, hayatı çoğu insandan daha iyi tanıdığımı, tecrübeli olduğumu düşünürüm ama gerçek öyle değilmiş maalesef... Bir adım daha ileri gittikçe aslında ne kadar az şey bildiğini anlıyor insan. Öğrenmek gereken bir dünya şey var...

"Güzel dostlar biriktirmişim..." safsatası


Pufff... Bu da oldukça baydı son zamanlarda... Birkaç iyi insan kalıyor yanınızda emin olun, gerisi de işi bitince posanızı çöp torbasına atıp basıp gidiyor...

Doğal seleksiyon denen naneyi pek seviyorum, olmamışlar sırası gelince patır patır dökülüyor hayatınızdan, gitgide sadeleşiyor ortalık, sonrası da bir ferahlık, bir sessizlik...

İnsan yaşı ilerledikçe daha sakin bir hayat istiyormuş onu anladım mesela... Gürültüsünden vazgeçemediğim bir Heavy Metal kaldı...  ;)




Netice olarak; söylemedi demeyin, "o öyle demiş", "bu böyle yapmış", "amanin sevgilim terketti", "lan sınavı yine veremedik", "ya para lazım" falan derken bir bakmışsınız ömür geçmiş gitmiş...

İz bırakmak lazım, onu anladım bir tek... İnsanlara güzel hatıralar bırakabilmek lazım... Çok uğraşmaya da gerek yok, yüreğinizi güzel tutun, ilk hedefiniz mutlu edebilmek olsun, sevgi, saygı falan filan... gerisi gelir zaten...

Haydi bakayım, yaşlı başlı adamım, yormayın beni...  ;) işim var, headbang yapıcam :)))

 

12 Mayıs 2015

Boğazda bir gemi ve aşıktı genç adam

Şehre bahar gelmişti; yine de soğuktu hava... Yıllarca sanki o günü beklemiş gibiydi ikiside. Sahil boyunca yürüdüler. Ayakları acıyana kadar, üşüyen ellerine aldırmadan. Hep birbirlerinin gözünün içine baktılar. Gözbebeklerini aşıp zihinlerindekileri görmeye çalıştılar. Gelip geçen insanlar, arabalar, güneş, martılar... Hiçbirini görmedi gözleri; sadece diğeri vardı onlar için... 

Sahilde demirli bir geminin yanından geçerken sevdaları takılıverdi pruvaya, farkedemediler. 

Demiraldı o gemi, uzaklara yelken açtı... Sevdaları takılı kalmıştı geminin pruvasında; düştü düşecek; farkedemediler, kayıp gitti ellerinden sevdaları, kalakaldılar...

Geriye birkaç kuru fotoğraf kalmıştı; o geminin yanında yürürken çektirdikleri... Elleri ceplerinde, üşümüşler, ama sevdalılar, gülümsüyorlar... Gemi gidiyor oysa o sırada... Sevdaları alabora...

2 Nisan 2015

Daldan Dala - 14

Bir savcı teröre kurban gitti... Üstelik adalet istediklerini iddia eden iki terörist tarafından öldürüldü... Fransa' da bütün Avrupa liderleri bir saldırıda kol kola girip protesto etmişlerdi, bizim ülkemizde iki parti lideri bile yan yana gelemedi... Nerede sizin siyaset anlayışınız, nerede sizin insanlığınız? Olan Savcı' ya ve ailesine oldu... İcraatını, yaptığı işi, kararlarını, çabasını beğenmiyor olabilirsiniz ama bir insanın canını almanın hiçbir açıklaması yok... Savaşta değilsiniz, ortada meşru müdafa yok. Adam odasında, işinin başında ve silahsız... Allah rahmet eylesin, ne diyelim...

Kurtarma operasyonu için timler odaya girmeden önce bir el silah sesi duyulduğu söylendi, doktorlar savcının cesedinden 3 kurşun çıkardıklarını söylediler. Berbat bir operasyon olduğu ortada, belki de kurtarılabilecek adama iki kurşun da polis sıkmış demek...

Olaya sebep olarak da Berkin Elvan' ın faillerinin bulunamamış olması gösterildi... Ölen bir çocuğu niye terör saldırınızla lekelediniz? Hala soranlar var, elinde sapanla gösteride ne işi vardı diye, arkadaş sen hala orada mısın? Velev ki, öyleydi, ne olacak? Onu o küçük yaşında o gösteriye zorlayanı bulun önce, eline sapanı verip sokağa salanı bulun madem... Güneydoğu' da da aynısı olmuyor mu? Bütün eylemlerde küçücük çocukları öne sürüp, onların arkasına saklanarak eylem yapılmıyor mu? Böyle bir eylemin nesini, nasıl haklı görebilirsin?