Çabalarının karşılığını alabilmek adına terfi beklemek de mantıklıdır. Yaptıklarının görülmesini beklersin elbette. Kimileri bunu biraz daha ileri götürerek, amirlerine yaptıkları işi biraz süsleyerek de gösterir, anlatırlar, farkedilmek isterler. Bunun adı hırs da olabilir, bir noktaya kadar mazur da görülebilir. Bütünüyle olmasa da masum bir çaba olarak bile görülebilir.

Hatta daha ileri gidip bunu şova, gösterişe dökenler de çıkar ki artık sinir bozucu olmaya başlar bu hareketler. "Alt tarafı, zaten görev tanımın dahilinde olan bir iş, ne kadar süsleyebilirsin ki?..." derseniz yanılıyorsunuz, şaşırıp kalabilirsiniz...
İki lokasyonlu bir işletme düşünün. Bir lokasyonda işler aksamaya başlamış. Personel kendilerine önerilen sistemi sağlıklı yürütememişler ve sıkıntılar, şikayetler başgöstermiş. İşlerin düzgün yürüdüğü diğer şubeden ekip başındaki elemanınızı, sorunlu noktadaki personele yardımcı olması, yönlendirmesi ve gerekirse eğitim vermesi konusunda görevlendiriyorsunuz. Sorunlu şubede birkaç gün içinde tempo yükselmeye, işler yoluna girmeye başlıyor. Belki sadece zamanı düzgün kullanamadıklarından ya da başta yaptıkları hataların içinde boğulmaktan yol alamaz olmuşlar ve biraz destek görünce yine toparlayıp daha iyi iş çıkarmaya başlıyorlar. Bu noktaya kadar herşey yolunda. Görevlendirdiğiniz kişi de işi nasıl daha pratik yapabilecekleri, nasıl daha hızlı sonuç alabilecekleri konusunda ipuçlarını öğretmiş, işin gelişimine katkıda bulunmuş. Kendisine bir teşekkür borçluyuz. Aklı başında bir yönetici zaten bu durumda en azından teşekkür ederek, o personeli onurlandırır, belki prim verir veya benzeri bir yöntemle ödüllendirir. Ancak...
Aynı kızımız patronu ofise geldiğinde herkesin ortasından maymun gibi zıplaya zıplaya sıyrılıp, "ya ama ben sizi çok seviyorum, çok özlüyorum Muttalip bey yaa..." diye boynuna sarılan bir zibidi olmasından sebep, iş arkadaşları tarafından nefretle karışık dövülesi tarzda sevilen bir insandır.
Asıl dramatik kısım, yöneticilerin de böyle insanları seviyor olması. Kızımız zayıf noktayı yakalamış demek ki, günden güne hem terfi alıp yükseliyor, hem kendisine sağlanan imkanlar artıyor, hem de her talebi karşılık buluyor. Öte yandan mesai arkadaşlarının bu durumdan rahatsız olmaları ise kimseyi bağlamıyor, kızımız günden güne popülerliğini artırıyor. Tamam, çok iyi bir operatör, eli hızlı, işini hızlı ve hatasız yapıyor ama bulunduğu departmana yönetici olacak vasıflara haiz olmadığı gibi, kişiliği de müsait değil; altındakileri ezmeye çalışıyor, üstünlüğünü bu şekilde göstermeyi doğru sanıyor... Bu başarılı (!) yöneticiliği (!!) ona hem fazladan zam, hem de araç+sınırsız yakıt ile ödüllendiriliyor.
Diğer tarafta sadece işini iyi yapmaya çalışan, kimseye yağcılık, yalakalık yapmadan, karşılaştığı sorunları insanlarla kurduğu düzgün ilişkilerle, disiplinli çalışması ve saygılı tavrıyla çözmeye çalışan, zamanında rapor verip, zamanında iş teslim eden, herkes tarafından sevilip, takdir edilen bir başka kızımız ise, kimseye cilvelenmediği için ne diğeri kadar zam alabiliyor, ne terfi, ne takdir, ne ilgi görüyor...
Olayların böyle sonuçlanmadığı firmalar da var elbette. Kurumsal bir yapı içinde, profesyonel yaklaşımlarla performans değerlendirmesi yapan, personelini doğru değerlendirip, hakkını veren bir çok kurum / kuruluş biliyorum ama maalesef sayılarını oranladığınızda tablo ürkütücü. İşim gereği çok farklı sektörlerde, çok sayıda firma ile çalışma şansım olduğundan, farklı ortamları gözlemleme imkanım oluyor; oradan biliyorum bunları...
Sonuç olarak güzel yurdumun işletmecilerinin beklentilerine karşılık gelen ve pirim yapan tavırlarla benim değerlerim uyuşmuyor... Çalışan olarak bunu düzeltmenin bir yolu var mıdır?
İsimler uydurma, yaşananlar gerçek, mekanlar gizlidir. Olaylar eskiden beri farklı farklı mekanlarda süre geldiğinden, kolajdır, derlemedir... Kimse doğrudan üstüne alınmasın, beni de uğraştırmasın... Alınıyorsa da önce bir kendine baksın... ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Her fikir önemlidir...