Kimi zaman maddesel olarak varlığından emin olamadığımız ya da duyularımızla ispatlayamadığımız halde, zihnimizi inandırmak suretiyle kabul ettiğimiz birçok kavrama inanabiliyoruz...
Kimi zaman da gözümüzün önünde duranı inkar ediyoruz... Gözümüze giren, görmemek için kör olmak gereken gerçekleri kaçırabiliyoruz ya da yok sayıyoruz...
Sevmek de böyle bir kavram. Duruma göre, işimize gelip gelmemesine göre, ortama, kişiye göre değişen sebeplerle ya yoktan var ediyoruz onu ya da olanı yok etmeye çalışıyoruz... Şüpheleniyoruz; gerçekliğinden, onu sunanın dürüstlüğünden, samimiyetinden, içtenliğinden...
Bir yerlerden kapılırsak da akıntıya, ilk şaşkınlığı atlatınca tutunacak başka dallar arıyoruz. Nehrin sonunda bizi ne beklediğini kestiremediğimizden olsa gerek, bir an önce akıntıdan kendimizi kurtarmaya, duygularımızın bizi sürüklediği belirsizlikten kurtulmaya çabalıyoruz.
Ama panik yaparsak boğulabiliriz...
Biraz sakin olmak gerekiyor belkide... Biraz bekleyip, görmek neler olacağını, akıntının ne yöne gittiğini...
Biraz sonra herşeyin daha iyi olabileceğini umut etmek en azından... İnanmak...