Buradaki haberde İzmir Ekonomi Üniversitesinde Bilgisayar Oyunları üzerine bir bölüm açıldığından bahsetmiş. Bu bence gecikmiş bir yatırım, ama çok iyi verilmiş bir karar.
Dünya da oyun pazarında ne kadar paralar döndüğünü düşünürsek böyle bir pazarda yer edinebilmek Türkiye ekonomisi için de çok büyük bir atılım olacaktır...
Daha önce çok güçlü bir yazılımcı ekibi Türkiye değerlendirememişti... Bahsettiğim ekip son zamanların en çok konuşulan oyunu Crysis' in programcıları olan Türk arkadaşlar... Çok uzun zaman önce yazdıkları fizik motoruna ait ekran görüntülerini içeren bir video internette dolaşmaya başlamıştı. Nesnelerin çevreyle etkileşimi, ışık ve duman hareketleri gerçekten çok etkileyici idi. Ancak Türkiyede bu işe para yatıracak sponsor bulamadılar ve En sonunda EA Games bu arkadaşları kendi bünyesine kattı. Bir süre sonra da çıktığı dönemde çok ses getiren FarCry oyunu piyasaya sürüldü. Şahsen gurur duymakla beraber biraz da buruk birşeyler hissettim. Biz bu başarılı insanları da kaptırmıştık... Bu başarılı oyun Türkiye' de bir firmanın etiketi ile çıkamadı...
Bundan sonrası için artık bir umut var bence, İzmir Ekonomi Üniversitesini önemli kararlarından dolayı alkışlıyorum...
2 Aralık 2007
Alfabemize 29 harf yetmiyormuş !!!
AKP hükümeti Türkiyeyi pazarlamak olarak algıladıkları yönetim görevlerine yeni bir anlayış kattı. Güzel dilimiz Türkçe' mize 29 harf yetmiyormuş, zat-ı alileri böyle karar vermişler... Bunu duyduğum zaman hissettiklerimi kelimelerle anlatmam mümkün değil. Aklımdan geçen cümleleri de burada yazmaya utanıyorum açıkçası...
Stratejikboyut sitesinde rastladığım bir haber beni bu ruh haline soktu.
Sayın (!) Dışişleri Bakanı Ali Babacan İngilizce yayınlanan "Today’s Zaman" gazetesine verdiği demeçte Türkçe ve Kürtçeyi birbirine yaklaştırabilmek adına q,w ve x harflerinei alfabemize ekleme gereği duyduklarından bahsetmiş... Yeni hazırladıkları reform paketine bunu da eklemişler ve yeni yıla yetiştireceklermiş...
Türkiye' de halk ve bilimadamları dilimizi yabancı dillerden arındırıp daha da bize ait bir dil yaratmak konusunda çalışmalar yaparken, hükümette bizi kendimize yabancılaştırmaya çalışıyor. Benim anlayabildiğim tek gerekçe de belli bir zümreye yaranmaya çalışıp, biraz daha oy alabilmek. Böyle ucuz bir gerekçe için bu yapılmaz.
Dahası gerekçesi ne olursa olsun bir ülkenin tüm kültürel altyapı bileşenlerini birbirine bağlayan, iletişim için tüm ihtiyaçlarını karşılamaya yeterli ve tüm dünyada dil araştırmacıları tarafından en kolay öğrenilebilir ve kendini en iyi ifade edebilen dil olarak seçilen Türkçe' nin ahengini, yapısını bozmaya kimsenin hakkı yok.
Alfabemiz ve mevcut kelime dağarcığımız kendimizi ifade edebilmemize yetiyor. Bu dilin de tüm dillerde olduğu gibi ders kitaplarında yer almayan ama halk tarafından kullanılan bir argosu da var ve çok da zengin. Asıl ayrıntı, argoda kullanılan kelimelerin, cümlelerin bile dilin kurallarıyla çok yüksek oranda uyuşmasıdır. Bu da dilin zenginliğini gösteren ipuçlarından biridir.
Türkçe, matematik kurallarıyla ifade edilebilen tek dildir. Bu konuda daha önce de bir başlık açmıştım.
Dünyada en yaygın dil olan İngilizce' nin kelime sayısının Türkçeden kat kat fazla olduğu söylenir hep. Sorun Türkçenin zayıf bir dil olması değildir, aksine kendi içinde türeyebilen kelimeleriyle kendini bu derece iyi ifade edebilen bir dil olması asıl övüneceğimiz noktadır.
Dilimiz de, alfabemiz de bize yetiyor da artıyor bile... Ucuz çıkar kavgalarınız için, koltuk hevesleriniz için ona zarar vermeye çalışmaktan vazgeçin... Bir daha size oy verecek bir %47' de bulamazsınız... Halktan gelecek tepkiden sonra sizi artık ne AB, ve de ABD' de kurtaramaz artık...
Alfabemden uzak durun...
Gerçekten bu konu beni çok fena kızdırdı, cümlelerimde tutarsızlık varsa da af diliyorum...
Stratejikboyut sitesinde rastladığım bir haber beni bu ruh haline soktu.
Sayın (!) Dışişleri Bakanı Ali Babacan İngilizce yayınlanan "Today’s Zaman" gazetesine verdiği demeçte Türkçe ve Kürtçeyi birbirine yaklaştırabilmek adına q,w ve x harflerinei alfabemize ekleme gereği duyduklarından bahsetmiş... Yeni hazırladıkları reform paketine bunu da eklemişler ve yeni yıla yetiştireceklermiş...
Türkiye' de halk ve bilimadamları dilimizi yabancı dillerden arındırıp daha da bize ait bir dil yaratmak konusunda çalışmalar yaparken, hükümette bizi kendimize yabancılaştırmaya çalışıyor. Benim anlayabildiğim tek gerekçe de belli bir zümreye yaranmaya çalışıp, biraz daha oy alabilmek. Böyle ucuz bir gerekçe için bu yapılmaz.
Dahası gerekçesi ne olursa olsun bir ülkenin tüm kültürel altyapı bileşenlerini birbirine bağlayan, iletişim için tüm ihtiyaçlarını karşılamaya yeterli ve tüm dünyada dil araştırmacıları tarafından en kolay öğrenilebilir ve kendini en iyi ifade edebilen dil olarak seçilen Türkçe' nin ahengini, yapısını bozmaya kimsenin hakkı yok.
Alfabemiz ve mevcut kelime dağarcığımız kendimizi ifade edebilmemize yetiyor. Bu dilin de tüm dillerde olduğu gibi ders kitaplarında yer almayan ama halk tarafından kullanılan bir argosu da var ve çok da zengin. Asıl ayrıntı, argoda kullanılan kelimelerin, cümlelerin bile dilin kurallarıyla çok yüksek oranda uyuşmasıdır. Bu da dilin zenginliğini gösteren ipuçlarından biridir.
Türkçe, matematik kurallarıyla ifade edilebilen tek dildir. Bu konuda daha önce de bir başlık açmıştım.
Dünyada en yaygın dil olan İngilizce' nin kelime sayısının Türkçeden kat kat fazla olduğu söylenir hep. Sorun Türkçenin zayıf bir dil olması değildir, aksine kendi içinde türeyebilen kelimeleriyle kendini bu derece iyi ifade edebilen bir dil olması asıl övüneceğimiz noktadır.
Dilimiz de, alfabemiz de bize yetiyor da artıyor bile... Ucuz çıkar kavgalarınız için, koltuk hevesleriniz için ona zarar vermeye çalışmaktan vazgeçin... Bir daha size oy verecek bir %47' de bulamazsınız... Halktan gelecek tepkiden sonra sizi artık ne AB, ve de ABD' de kurtaramaz artık...
Alfabemden uzak durun...
Gerçekten bu konu beni çok fena kızdırdı, cümlelerimde tutarsızlık varsa da af diliyorum...
30 Kasım 2007
E-Devlet Sistemleri ve Güvenlik
NTVMSNBC' de rastladığım bir haberde ülkelerin tüm altyapılarını bilgisayar tabanlı sistemlere taşıdıkları ve bu aşamalarda düzenli olarak güvenlik testleri ve güncelleştirmeleri yaptıklarından bahsediyordu. Türkiye' de bu altyapının kurulması sırasında ne tür güvenlik çalışmaları yapıldığı konusunu biraz araştırmaya çalıştığınızda ise güvenlik ayrıntısına pek değinilmediğini görüyorsunuz.
Örneğin bu adreste bulacağınız dökümanda organizasyonel yapılanmadan, yapılan görev dağılımından ve proje adımlarından bahsediyor. Ancak güvenlik konusunda sadece kullanılacak birkaç programın adı verilmiş. Bunların ne derece sağlıklı kullanılabileceği de şüpheli olmakla birlikte özellikle devlet kurumlarının bilgi işlem departmanlarına daha önce bilişim konularında servisler vermiş biri olarak da ayrıca endişeli olduğumu belirtmek isterim zira bu insanlar henüz kendi sistemlerini ataklardan, virüs ve spy' lardan korumayı başaramıyorlar. Yani sistemlere yatırım yapılıyor güzel ama ya kullanıcılar ?
Bazı noktalarda çok kritik sayılabilecek verileri geniş alan ağlar üzerinde dolaştırırken siz sisteminizi iyi koruyabilirsiniz ama ya uç noktalarda kalan kullanıcıların sistemleri ne olacak ? Bununla ilgili ne tür önlemler alınıyor ?
Örneğin Mernis (Merkezi Nüfus İdare Sistemi) projesinde muhtarlıklar ve birçok dairenin erişimlerinin olduğu söyleniyor. Ben de yine aynı noktada takılıyorum; son kullanıcılarda güvenlik sorunu...
Bütün ülkeler geniş çaplı güvenlik kontrolleri yaparken biz bu konudan bahsetmiyoruz bile... Biraz daha araştırma yapıp ondan sonra bu yazımı güncelleyeceğim, belki kaçırdığım noktalar vardır... Umarım...
Örneğin bu adreste bulacağınız dökümanda organizasyonel yapılanmadan, yapılan görev dağılımından ve proje adımlarından bahsediyor. Ancak güvenlik konusunda sadece kullanılacak birkaç programın adı verilmiş. Bunların ne derece sağlıklı kullanılabileceği de şüpheli olmakla birlikte özellikle devlet kurumlarının bilgi işlem departmanlarına daha önce bilişim konularında servisler vermiş biri olarak da ayrıca endişeli olduğumu belirtmek isterim zira bu insanlar henüz kendi sistemlerini ataklardan, virüs ve spy' lardan korumayı başaramıyorlar. Yani sistemlere yatırım yapılıyor güzel ama ya kullanıcılar ?
Bazı noktalarda çok kritik sayılabilecek verileri geniş alan ağlar üzerinde dolaştırırken siz sisteminizi iyi koruyabilirsiniz ama ya uç noktalarda kalan kullanıcıların sistemleri ne olacak ? Bununla ilgili ne tür önlemler alınıyor ?
Örneğin Mernis (Merkezi Nüfus İdare Sistemi) projesinde muhtarlıklar ve birçok dairenin erişimlerinin olduğu söyleniyor. Ben de yine aynı noktada takılıyorum; son kullanıcılarda güvenlik sorunu...
Bütün ülkeler geniş çaplı güvenlik kontrolleri yaparken biz bu konudan bahsetmiyoruz bile... Biraz daha araştırma yapıp ondan sonra bu yazımı güncelleyeceğim, belki kaçırdığım noktalar vardır... Umarım...
24 Kasım 2007
FilesTube - Download Everything
"Herşeyi indirin" gibi iddialı bir sloganla giriş yapan servis, aradığınız birçok formatta dosyayı bulabilmeniz için bir arama servisi sunuyor.
Arama sonrasında gelen listede indirme için kullanacağınız linkle birlikte dosyanın temel niteliklerini de görebiliyorsunuz. Boyutu da belirtiliyor.Arama öncesinde türü de belirleme şansınız var. Listelemede belirleyebilieceğiniz özel türler şunlar :
- avi
- mp3
- mpeg
- mpg
- rar
- wma
- wmv
- zip
21 Kasım 2007
XGeNeRaTiOn
Geçenlerde çok uzun zamandır görmediğim bir çocukluk arkadaşımla görüşme şansım oldu. Uzun uzun konuştuk, hasret giderdik. Keyifli bir akşam oldu. Konuşma sırasında sürekli dönemimiz gençliğinin sıkıntılarından payımıza düşenleri tartıştık. Sonrasında aklıma yıllar önce yazdığım bu yazı geldi... Sanırım 2001' di... Şimdi ise bir benzerini ya da devamını yazamayacak kadar yabancılaştırıldık hayata...
"XGeNeRaTiOn"
Öyle bir dönem yaratıldıki tüm dünyada, bu zaman diliminde doğan her çocuk sanki diğerleriyle aynı kalıptan çıkmış gibi oldu. Sistemler, yaratmaya çalıştıkları yeni uysal nesil için bir sürü deneme yaptılar. Kobay olarak seçtikleri insanlar üzerinde farklı deneyler gerçekleştirdiler. Kurbanların beyinlerine farklı zehirler verip, tepkileri ölçtüler. Her seferinde dozu artırarak, tedavisini düşünmeksizin, sadece hastalığı yaratmak için uğraştılar. Binlerce farklı yol denediler.Siyasal çatışmalarla insanları birbirine soktular. Ortalık iyice karışınca iç savaşlar başlattılar. Boyutlarını değiştirip, ülkeler arası savaşları denediler. Eroini, kokaini, envai çeşit uyuşturucuyu koydular önümüze... Müziği bile uyuşturucu haline getirmeyi başardılar. İnsanları onlara ve planlarına göre yanlış olan herşeyden uzak tutabilmek, dikkatleri başka tarafa çekmek için sanatı kullandılar. Kitapları yaktılar, şarkıları, siirleri, filmleri yasakladılar ve kendi seçtiklerini, kendi yaptıklarını sundular. Tapılacak bir sürü put koydular önümüze... Kafamız karışmasın diye tüm detaylardan hep uzak tuttular bizi; o kadar ki çok şeyden haberimiz olmadı. Bizim için gerçek olan çok az şey vardı: Futbol vardı ve hayatımızın amacıydı. "Pop" kültürü vardı ve çok şey zahmetsizce tüketilebiliyor, kısa süreli yoğun mutluluklar (!) yaşanabiliyordu. Elimizdekilerin bittiğini anlamamıza fırsat kalmadan yenisi konuyordu önümüze zaten. Bize hemen her anlamda yabancı olsada bütün dünyayının onurunu, gururunu ve geleceğini defalarca kötü adamlardan kurtaran kahramanlar yarattılar bize. Herbiri özünde birşeyleri temsil eden kahramanlar. Onlarla gurur duyduk. Uzun sözün kısası oyalanacak çok seçenek vardı.
Ne kadar gariptir ki size bir mesaj vermek amacıyla yazmaya başladığım bu yazının bile sonunu getirmeye çalışırken sıkılacak kadar tembel bir neslin üyesiyim bende... İzlenen yol o kadar iyi hesaplanıp, başarılı uygulanmış ki, başkaldırmaya kalktığınız anda, bilinçaltından birşeyler vücuda yorgunluk ve bezginlik, ve hatta korkaklık sinyalleri yollamaya başlıyor. Çoğunca başkalarının müdahelesine bile gerek kalmıyor.
Geçmişinizden kalan bütün hatalarınızı yüklediğiniz bu neslin, sizin için ne yapmasını beklediğinizi bir anlayabilsem... Size sonsuz hürmet göstermemizi mi bekliyorsunuz ? Ya da binlerce teşekkür mü ? "Bize hayatı armağan ettiniz..." dememizi mi ?
Sizler bizden geleceği, sevgiyi, umutları, güzellikleri alıp, karanlığı, nefreti, yılgınlığı, çaresizliği verdiniz. Yüreğimizde pasta mumu kadar bir ışık parçası saklamayı başardık; onunla yaşıyoruz... Nefesiniz yetmez onu söndürmeye.
Sizin kurallarınız, susmayı, her söylenene boyun eğmeyi ve elimizdekilerle yetinmeyi emrediyordu. Biz dinlemedik... Bazıları yenildi, ama biz direndik. Kendimize bir gelecek hazırlamaya çalıştık. Değerlerimizi korumaya çalıştık. İnançlarımızı, amaçlarımızı, hayallerimizi yaşatmaya çalıştık. Çok engel koydunuz yolumuza ama bizi durduramazsınız...
"XGeNeRaTiOn"
Öyle bir dönem yaratıldıki tüm dünyada, bu zaman diliminde doğan her çocuk sanki diğerleriyle aynı kalıptan çıkmış gibi oldu. Sistemler, yaratmaya çalıştıkları yeni uysal nesil için bir sürü deneme yaptılar. Kobay olarak seçtikleri insanlar üzerinde farklı deneyler gerçekleştirdiler. Kurbanların beyinlerine farklı zehirler verip, tepkileri ölçtüler. Her seferinde dozu artırarak, tedavisini düşünmeksizin, sadece hastalığı yaratmak için uğraştılar. Binlerce farklı yol denediler.Siyasal çatışmalarla insanları birbirine soktular. Ortalık iyice karışınca iç savaşlar başlattılar. Boyutlarını değiştirip, ülkeler arası savaşları denediler. Eroini, kokaini, envai çeşit uyuşturucuyu koydular önümüze... Müziği bile uyuşturucu haline getirmeyi başardılar. İnsanları onlara ve planlarına göre yanlış olan herşeyden uzak tutabilmek, dikkatleri başka tarafa çekmek için sanatı kullandılar. Kitapları yaktılar, şarkıları, siirleri, filmleri yasakladılar ve kendi seçtiklerini, kendi yaptıklarını sundular. Tapılacak bir sürü put koydular önümüze... Kafamız karışmasın diye tüm detaylardan hep uzak tuttular bizi; o kadar ki çok şeyden haberimiz olmadı. Bizim için gerçek olan çok az şey vardı: Futbol vardı ve hayatımızın amacıydı. "Pop" kültürü vardı ve çok şey zahmetsizce tüketilebiliyor, kısa süreli yoğun mutluluklar (!) yaşanabiliyordu. Elimizdekilerin bittiğini anlamamıza fırsat kalmadan yenisi konuyordu önümüze zaten. Bize hemen her anlamda yabancı olsada bütün dünyayının onurunu, gururunu ve geleceğini defalarca kötü adamlardan kurtaran kahramanlar yarattılar bize. Herbiri özünde birşeyleri temsil eden kahramanlar. Onlarla gurur duyduk. Uzun sözün kısası oyalanacak çok seçenek vardı.
Ne kadar gariptir ki size bir mesaj vermek amacıyla yazmaya başladığım bu yazının bile sonunu getirmeye çalışırken sıkılacak kadar tembel bir neslin üyesiyim bende... İzlenen yol o kadar iyi hesaplanıp, başarılı uygulanmış ki, başkaldırmaya kalktığınız anda, bilinçaltından birşeyler vücuda yorgunluk ve bezginlik, ve hatta korkaklık sinyalleri yollamaya başlıyor. Çoğunca başkalarının müdahelesine bile gerek kalmıyor.
Geçmişinizden kalan bütün hatalarınızı yüklediğiniz bu neslin, sizin için ne yapmasını beklediğinizi bir anlayabilsem... Size sonsuz hürmet göstermemizi mi bekliyorsunuz ? Ya da binlerce teşekkür mü ? "Bize hayatı armağan ettiniz..." dememizi mi ?
Sizler bizden geleceği, sevgiyi, umutları, güzellikleri alıp, karanlığı, nefreti, yılgınlığı, çaresizliği verdiniz. Yüreğimizde pasta mumu kadar bir ışık parçası saklamayı başardık; onunla yaşıyoruz... Nefesiniz yetmez onu söndürmeye.
Sizin kurallarınız, susmayı, her söylenene boyun eğmeyi ve elimizdekilerle yetinmeyi emrediyordu. Biz dinlemedik... Bazıları yenildi, ama biz direndik. Kendimize bir gelecek hazırlamaya çalıştık. Değerlerimizi korumaya çalıştık. İnançlarımızı, amaçlarımızı, hayallerimizi yaşatmaya çalıştık. Çok engel koydunuz yolumuza ama bizi durduramazsınız...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)