Herkesin vatansever olduğunu, bazı kişilerin "vatanı en çok biz seviyoruz" deme hakkına sahip olmadığını anlatan Eroğlu, "Ben de diyorum ki, en çok biz seviyoruz. Sevmekte de yarışalım" dedi.
Benim anlamadığım da bu işte... Müdahili olduğu siyasi akımın temsilcileri "Ben bu ülkeyi pazarlamakla mükellefim", "gece gelseler, pijamaya çıkar satarım" diyorlar, ülkenin kar eder durumdaki bütün tesislerini başka olaylara denk getirip sessiz sedasız satıyorlar, ülkede rejimi değiştirmeye çalıştıklarını, bunun "kanlı mı, kansız mı" olacağını tartıştıklarını beyan ediyorlar, "10 Kasım törenlerinde sap gibi durmanın alemi yok" diye düşünüp, fikirlerinde Atatürkü referans veriyorlar, ülkenin ekonomik tarihindeki en büyük borçlanma rakamlarına çıkmalarına rağmen insanları uyutmak için düzmece pembe tablolar çiziyorlar, bu ülkenin toprağı için canını veren şehide "kelle", terörist başına "sayın" diyorlar ve hatta oğulları da askerlik yapmıyor, cumhuriyetin gerçek sahibini, vatandaşı, "ananı da al, git" diye kovalıyorlar, işçiyi, emekçiyi "ayak takımı" olarak görüyorlar, türbanı "velev ki siyasi simge" diye tanımlayıp, dini siyasete alet etmenin doruk noktasını sergiliyorlar, müslüman olmaktan dem vurup, "büyük ortadoğu projesinin eş başkanı" olmakla övünüyorlar, söz verdikleri halde dokunulmazlığa dokunmuyorlar, hiç bir siyasi parti kapatmasına karşı çıkmıyorlar ama sıra kendileriyle ilgili bir davaya gelince halkı, düzmece mazlum senaryolarıyla galeyana getirmeye çalışıyorlar, hazırladıkları anayasa taslağını, kendi yargı organlarından önce Avrupa ve Amerika' ya onay almaya götürüyorlar, yasalara dayanan mahkeme kararları kendi çıkarlarına olmadığı sürece, hukuk sistemine güvenmediklerini belli ediyorlar...
Ama vatanı da benden çok seviyorlar...
Bu nasıl bir denklem ?