18 Şubat 2010

Zayi

"Neşemi kaybettim, hükümsüzdür..."

Gömüp kafamı yastığa, yorganı da kafama çekip, hiç çıkmadan yataktan, günlerce uyuyabilirim. Kendimi o kadar yorgun hissediyorum ki, tarifi mümkün değil...

Beden yorgun olsa, uzatıp ayaklarımı şöyle bir kestirsem dinlenirim geçer de, kafam yorgun, onu nereye uzatsam kestiremiyorum.

Umutlarım vardı, beklediğim, hayalini kurduğum günler... Ne demiştik;

"Yorgun düşlerimiz vardı bizim.

Bir bir vurdular hepsini...
Hiç kanamadı, çünkü,
Zaten hiç yaşamamışlardı"*


Evet, aynen öyle... Yine izin verilmedi nefes almalarına, boğuldular, öldüler...

Ben beklerim yinede, sabrederim... Birgün yine ısıtır belki o güneş içimi, geç de kalsa gelir ben donup ölmeden... Umarım...

----

*Düşler

7 Şubat 2010

Ateş Beni Çağırıyor...

Bir e-posta geldi geçenlerde, akıllara zarar... Koştum hemen abdest aldım okumadan önce, mazallah çarpılırım falan... Hala içim bir acayip, olur mu yahu böyle mesaj, yüreğime inecekti...

"Alemlere rahmet HZ MUHAMMED S.A.V" sana Facebook'tan mesaj gönderdi...

Daha önce de bir sürü grup daveti gelmişti ama bu en enteresanıydı. Yurdum insanı sosyal ortamlarda başka konseptlerde de envai çeşit radikal işler gerçekleştirmişti ama Facebook bu konularda sınır tanımaz  bir yaratıcılık imkanı sunuyor bu parlak nesile...

Hani diyorum ki en azından grupların adlarını biraz daha dikkatli seçseniz, şık olmaz mı?  :)

Bu arada camiye pek gitmem, oradan ulaşamadılar diye facebook' u denemiş olabilirler mi acaba ? Dur ben bu hafta bir cumaya falan gideyim bari...

29 Ocak 2010

Saklarsam kanarım...

Saklıyorum senden kalan her cümleyi, her söylemi, beynimin odacıklarında... Bölmeden, ayırmadan, etiketlemeden, olduğu gibi... Anılarından, değerlerinden, tadlarından hiçbirşey kaybetmeden, taptaze...

Her sabah bir daha çıkarıp kokluyorum bende kalan eşyalarını, elbiselerini... Her seferinde yine duyuyorum kokunu, sarılıyorum ve seni de hissediyorum içlerinde, tenini, yüzünü, dudaklarının çiçek kokulu tadını...

Elin avucumun içindeymiş gibi tutuyorum ellerimi yürürken, biliyorum oradalar... Yanımda yürüyorsun sende, gözlerimi şöyle hafifçe sağa çevirsem seni görüvereceğim...

Biliyorum senin de yüreğinde ateşler dolu, yüreğin kaynar kazan... Biriktirdiğin bütün isyanlar patladı, patlayacak, kana bulayacak şehrimin sokaklarını...

Kan kokacak sokaklar, aşkım kanayacak, dün de olduğu gibi... Ayaklarının dibine birikecek o kanlar, can verecek sana...

Ver ateşlere yeniden ruhumu, kavur, yak, yık gitsin... Al artık beni de savaşının orta yerine...

Dağılsın şehrimdeki tüm insancıklar sığınaklara, bir biz kalalım yağan bombaların altında... Kana bulansın şehrimin sokakları...

Canım düşsün ellerimden, ayaklarının dibine, can olsun sana... Sen çok yaşa...

27 Ocak 2010

Görmek, Hissetmek, Yaşamak

Bazen gözümüzün önünde olup biteni göremiyoruz. Belki başka birşeylerin ışıkları gözlerimizi kamaştırıyor ya da hüznün, melankolinin karanlığı perde çekiveriyor önümüze. Bakmak lazım, belki biraz daha dikkatli...

Hissedemiyoruz bazen, sıcağı, soğuğu, acıyı, mutluluğu ayırt edemiyoruz. Verilmeye çalışanı da kaçırıyoruz... Belki doğru yöne bakar, görür ve hissedersek anlayabiliriz dünyanın neyin etrafında döndüğünü... Hayatın ne şekilde cereyan ettiğini, kimin ne istediğini, ne için çabaladığını hissedebiliriz yorgun kalplerimizi biraz aralarsak...

"Umudun kimseye zararı yok, elle tutulur bir faydası olmasa da..."

Yaşamak için çok sebep varken ölümü düşünerek vakit kaybetmek müsriflik, can müsrifliği... Yaşamak lazım, umut etmek, şans vermek, şansını kullanmak, bakmak, görmek, hissetmek lazım... Yaşamak lazım... Saat, ölmek için çok erken...

11 Ocak 2010

Portreler - 1

Hayattan insan manzaraları gibi düşünülebilir bu başlık. Burada kimse deşifre olmayacak, sırları ifşa edilmeyecek; öncelikle böyle bir beklenti varsa arınmak lazım…

Bizim dışımızda da bir hayat dönüyor, malum. Magazin programlarının aldıkları reytinglere bakılırsa diğer insanların neler yaşadıkları konusunda epey meraklıyız. Televizyonların gündüz kuşağında yayınladıkları programlarda da insanların özel hayatları eşelenebiliyor, o insanlar da buna razı oluyorlar. Bu da onların reyting anlayışları, belki meşhur olmayı umuyorlardır.

Benim kimseyi meşhur etme gibi bir çabam yok, kaldı ki kimlikler olmayacak bu kısa hayat hikayelerinde. Bazılarından ibret alınabilir, bazıları da çok boş gelebilir. Kiminin öyküsü pembe diziler gibi, kimilerinin ki psikolojik araştırma ya da gerilim filmi tadında...

Bir ufak deneme ile başlayalım.