5 Kasım 2007

İş Hayatı Bölümü Hakkında

İş hayatı başlığı altında yazmaya başladığım yazılarda, bilimsel veriler ya da teknik bilgiler sunma kaygısı taşımadan, şimdiye kadar çalıştığım ya da bir şekilde iş yaptığım işletmelerde rastladığım organizasyon hatalarından, işleyişteki, süreçlerdeki eksikliklerden ya da başarılı çalışmalardan, oluşumlardan edindiğim tecrübeleri aktarmak amacındayım. Bu başlık altında yazacağım yazılar sadece kişisel deneyimlerim ve bunlardan çıkarttığım yorumlardır. Aralara da yapmaya çalıştığım araştırmalarda tuttuğum notları serpiştireceğim. Elbette yanıldığım ya da hata yaptığım noktalar olabilir ancak kendimce öğrendiklerimi paylaşmak, en azından bazı noktalarda bakış açısı kazandırmak adına faydalı olabilir diye düşünüyorum.

2 Kasım 2007

Mecliste Terbiye ve Tahammül Sınırları

Fırsatım oldukça TBMM sitesinden toplantı tutanaklarını okurum. Genelde rastladığım, gerçekten önemli konuların görüşüldüğü, ancak her zaman dikkat çeken nokta ise iktidar partilerinin kürsüdeki muhalefet sözcüsüne karşı tahammülsüzlüğüdür. Bu döneme özel bir rahatsızlık da değildir bu; eskiden beri var...

Kimi zaman sıralardan kürsüye yapılan müdehaleler, terbiye sınırlarını da aşıyor. "Hadi ordan" lar, "yallah" lar, "kızım, oğlum" gibi seslenmeler, küfürler, yumruklar...

Son örneğinde, İstanbulun 2010 Kültür Başkenti olması konusu görüşülürken kürsüye çıkan AKP milletvekili, konuyu dolaştırıp yine üniversitelerde başörtüsünün engellenmesine getiriyor, muhalefet, konu saptırıldı diye çileden çıkıyor, bağrışmalar...

Muhalefet sözcüsü kürsüye çıkıyor, İstanbulda yaratılan "dini getto"lardan bahsediyor, sıralardan "indirin bunu, yoksa gelir ben indiririm" diye sesler geliyor ve bunu söyleyen de bayan milletvekili... Gerçi "dini gettolar" tanımına ben de katılıyorum ya, o ayrı konu.

Sonuç olarak, topluluk adabına, devlet adabına, meclis adabına yakışmayan, seviyesiz hareketler tutanaklara geçiyor. Bu her mecliste oluyor, televizyonlarda farklı ülkelerdeki sahneleri de seyrediyoruz. Güney Asya ve Japonya da bırakın lafları, insanlar havalarda uçuyor. Bizde de yumruklar uçuşmuyormuydu ? Hatta 2000' li yılların başlarında idi yanlış hatırlamıyorsam, bir vekil kavganın heyecanına dayanamayıp kalp krizi geçirmiş ve ölmüştü. O kavgada silahlar çekilmişti.

Hanımlar, beyler, sayın vekiller... Bulunduğunuz yerin ağırlığına göre davranın. Geçici iktidar dönemlerinizin, makam ihtirası ile heba olmasına fırsat vermeyin. Millet sizi oraya sorunlarını dile getiresiniz, çözüm üretesiniz diye çıkarıyor. Mahalle kahvesinde gibi davranmaktan vazgeçin, edepli insanlar olun. Tüm tarih boyunca insanlığa örnek olmuş Türk ahlakını, Türk saygı anlayışını önce sizin orada sergilemeniz gerekiyor ki, toplumda da birşeyler yoluna girsin, insanlar sizi örnek alsın.

Türkiyenin öncelikle çözülmesi gereken birçok sorunu varken, sizin koltuklarınız, bu milletin sorunlarından daha değerli değil, bir gün çekiverirler altınızdan, sendeler düşersiniz...

1 Kasım 2007

Ping-o-Matic

Tam blogculara göre bir servis Ping-o-Matic.

Ana sayfasında blogunuzun adını, ana sayfanızın adresini ve rss adresinizi girdikten sonra pinglemek istediğiniz servisleri işaretleyip, sayfanın altındaki "Send Ping" butonunu tıkladığınızda, seçtiğiniz bütün servislere, sayfanızın rss bilgisi ulaştırılıyor.

Gelen sonuç sayfasını sık kullanılanlara olduğu şekliyle kaydederseniz, daha sonra sadece o sayfayı açarak işlemi, güncellemelerinizde tekrarlayabilirsiniz. Kısa sürede de faydasını görmeye başlarsınız, benden söylemesi...

Ping gönderilen servislerden bazıları şunlar;
[link]
[link]
[link]
[link]
[link]
[link]
[link]
[link]
[link]

Blog Dizinleri Listesi

Gezinti sırasında rastladığım ve pek faydalı olacağını düşündüğüm bir sayfayı paylaşmak istiyorum...

Blogunuzu kaydedebileceğiniz 100 civarında dizin servisinin listesi, PageRank sırasıyla verilmiş. Ancak yine de bunun yeterli olmayacağını, içeriğin özgünlüğü yanında, sorunsuz kodlanmış sayfaların Google tarafından çok sevilip, yüceltildiğini de aklımızdan çıkarmamak gerek.

Yeri gelmişken Google' a da teşekkür edeyim, PR' ım 0' dan 1' e yükselmiş... Biraz fukara avuntusu ama hiç yoktan iyidir...

Şimdiden kolay gelsin...

Blog Dizinleri Listesi

Servislerin hepsini deneme şansım olmadı ama arada bazıları da kapanmış sanırım... yine de denemeye değer...

Usta - Çırak İlişkisi

Şimdiye kadar çalıştığım birçok işletmede karşılaştığım ve bir dönem benim de yaşadığım bir sıkıntıyı ele almak istedim.

Sektör ya da iş tanımı ne olursa olsun, her ortamda adları farklı da olsa usta çırak ilişkisine rastlamak mümkün. Bu, Türk iş dünyasının doğasında olan bir yapı... Kıdem bile aynı rütbedeki personel arasında bu ilişkiyi doğurur ve personelin gelişim süreci açısından önemli bir kavramdır. Ustanın iş hakkındaki bilgisini ne yolla çırağına öğreteceği kişisel bir seçimdir ama asli amaç öğretmektir.

Ancak nedense insanımızda rastladığımız bir çeşit bencillikten dolayı, kimi işyerlerinde çıraklar, uzunca bir süre ayak işleriyle zaman öldürmek zorunda kalıyorlar. "Boynuz kulağı geçer de mesleğimi elimden alır" diye mi düşünüyorlar acaba?... Ne zamanki çırağa iş hakkında gerçek bilgiler verilmeye başlanırsa, çıraktan da gerçekten verim alınabileceği anlaşılıyor. Kaybolan zamana da, geçmiş olsun... Çırak kimliğiyle bir takım tecrübeleri bir süre yaşamak gerekiyor, buna ben de katılıyorum ama, süreyi de çok abartmamak gerekiyor. Sırf bu yüzden mesleğinden soğuyan, başka işlere yönelen insanlar tanıdım. Yetişmiş, kalifiye personel açığı hergün daha da artan bazı sektörler için, bu durum hayati önem de taşıyor. Örneğin ben elektronik eğitimi görmüş olmama rağmen, ilk elektronik iş deneyimimde ustamla ilişkim pek de sevimli olmadığı için aynı firmanın bilgisayar servisi daha sıcak geldi ve o zamandan beri bilişim sektöründeyim. Elektronik sektörü belki de çok değerli bir elemanını kaybetti :) Boşa giden eğitimim de cabası...

Firmalara staj amacıyla gittiğinizde de aynı sıkıntıyla karşılarsınız. İşe henüz hakim olmadığınız için çoğu zaman faks çekmek, bankaya, vergi dairesine, tahsilata gitmek, evrak getirip götürmek, dolap ya da klasör düzenlemek gibi boş işlerle görevlendirilirsiniz. İşi küçümsediğimden değil ama, iş tanımı bunlar olan başka insanlar zaten vardır orada.

Staj biter, okula dönersiniz. Okul biter, iş hayatı başlar... İş buldunuz diyelim, görev başında şaşırıp kalırsınız, çünkü staj zamanı görmediğiniz, iş hayatının acımasız yüzü size pis pis sırıtmaktadır...

Eğer staj döneminde şanslı azınlıktan olduysanız, mesleğinizle, sektörünüzle ya da genel anlamda iş hayatıyla ilgili aldığınız eğitim gerçek yerini bulmuş, artık tecrübe adını almıştır.

Diyeceğim; amirler, stajyerlerine, ustalar, çıraklarına daha gerçekçi işler verip, mesleki eğitimlerine öncelik verirlerse, hem tüm sektörlerde yaşanan mühendis enflasyonunun yarattığı ara insan gücünün eksikliği çıkmazını aşmak daha kolay olacaktır, hem de muhtemel potansiyeli ateşlemiş, belki de bir cevher kazanmış olabilirsiniz...