11 Ocak 2016

Gerçekten lazım mı?

Bir tarafta yeni teknolojiler üretmek, insanlara faydalı olacak ürünler icat etmek, hastalıklara çözüm bulmak için uğraşan insanlar var, diğer tarafta bu kadar çabayı küçümseyip çekirdek gibi tüketen başka bir kitle...

Güzel yurdum için en güzel örneği cep telefonları ve akıllı televizyonlar...

Henüz kullandığı telefonun bütün özelliklerinden tam anlamıyla faydalanamazken, hatta daha fazlasını bırak, o kadarına bile aslında ihtiyacı yokken yeni çıkan modelin peşine düşüyor insanlarımız.

Asgari ücretle yaşamaya çalışan, karnını zor doyuran, kirasını denkleştirmeye çalışan adamın cebinden 2500-3000 TL' lik cep telefonu çıkması normal mi sizce?

Babasından aldığı harçlıkları denkleştirip okulda tost bile yiyemeyen, simite razı olan genç kızımızın, babasının beynini yiyip 1500 TL' lik cep telefonu aldırması, sonra da 10 TL kontür yükletmesi, paketi bitmesin diye fotoğraf gönderen arkadaşına çatması gayet normal oldu artık...

Misafirliğe gittiğiniz evde genci yaşlısı ilk 1 saatten sonra ellerine telefonlarını alıp pıt pıt pıt bir şeyler yazıp çizmeye okumaya başlıyor. Siz adama laf anlatıyorsunuz, o çaktırmadan telefonda oyun oynuyor... Sohbetlerin içi boşalıyor, tadı kalmıyor, kalkıyorsunuz...

Akıllı televizyonlar alıyoruz evlerimize. Çoğu kimse bu kadar teknik becerisi olan bu televizyonların kanal sıralamasını ayarlamaktan bile aciz, cep telefonunda interneti var nasıl olsa diye evine internet bağlantısı almadığı halde "e bu televizyonla internetten film seyrediliyomuş, nasıl yapcaz?..." diye de sorarlar...

Mesele elimizdeki cihazların gitgide daha akıllı olması değil, insanların gitgide aptallaşması...

Her şeyi önümüzde kullanıma hazır olarak sunan teknolojinin amacı, kendimize zaman ayırabilmemiz ve daha fazla gelişmek için fırsat bulabilmemizdi ama biz bunu da daha fazla tembelleşebilmek için bir fırsata çevirdik...

Ellerindeki aletlerin yeteneklerini ve bunların nasıl kullanılacağını anlatmaya kalktığınızda, "ay ben uğraşamam bunlarla, sen ayarla da ver sana zahmet..." diyene pis dalasım geliyor...

Üstüne bir de bu yönde çaba gösterenlerle alay edenler var ki onlar tam dayaklık... "Uzaya mı çıkacaan onla, nolacah yeeaavv..."

Sinirlendim bak şimdi yine...

17 Aralık 2015

Lal

Nice şarkılar döner durur dilimde...
Sesim çıkmaz, ağzım yüreğimde...
Yüreğim lal oldu, sesim sus pus...
Sen konuş benim yerime de...

12 Ekim 2015

Ne çok ölüm dedim ben...

10.10.2015 - 10:004



Ankara tren garı önünde peşpeşe patlayan iki bomba ve yitip giden bir sürü can... İsimleri, milliyetleri, ırkları, siyasi görüşlerini boşver, seninle aynı yönden bakmıyor olabilirler; insanlar sonuçta... Can pazarı... Şimdilik IŞİD deniyor, yarın bir başkasının adını zikrederler... Sonuç olarak cevaplanması gereken sorular var... Bu insanların sevdikleri kime hesap soracak???

Öncesinde aylardır şehit haberleri, çatışmalar, baskınlar... Daha Ankara ile ilgili bu haberde ne olduğunu anlamaya çalışırken başka taraftan şehit haberi geliyor, çatışma, saldırı...

Bu sabah işe gelirken radyo' da Levent Kırca' nın vefatını duyuyorum... Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımın beni en çok güldüreni, en mutlu edeni, mizahı sevmemi sağlayanlardan biri... Atatürk aşığı, mücadeleci insan... Allah rahmet eylesin...



Birkaç gün içinde bu kadar çok ölüm fazla geldi... üst üste tokatlar yemiş gibiyim...

28 Ağustos 2015

40' mı ? Yok daha neler...

20' li yaşlarımdayken üzerimde çok büyük sorumluluklar olduğunu, dünyayı kurtarmakla görevli olduğumu ve insanlara ışık olarak gönderildiğimi falan düşünüyordum sanırım... Fazla film seyretmenin ve bilim kurgu hikayelerinin de bunda etkisi olabilir elbette... 30' lu yaşlara yaklaşırken yazdıklarımdan anlıyorum... Sanırım biraz abartılı :D

Öyle böyle derken, ne olduğunu anlamadan, bol aksiyon ve köklü değişikliklerle 30' lu yaşları da yedim bitirdim... Sanki öncekilerden daha da hızlı geçti gitti...

Yaş ilerledikçe zamanın akış hızı da değişiyor anlaşılan. Fizikçiler açıklasın lütfen bu durumu...

Birkaç gün önce 40 oldum, dile kolay 40 (yazıyla kırk)...

40 nedir ya :)


Garip hissettiriyor bazen... "Buraya kadar iyiydi de fazlasına gerek yok..." diyorum içimden... Sanırım ötesini de engelleme şansım olmayacak :)

Bu yaşa gelen kadar neler mi öğrendim ? Şöyle söyleyeyim... yok yok böyle bir devamı olmayacak yazının...

Dedim ya, herkese anlatacak bir sürü hikayem olduğunu, hayatı çoğu insandan daha iyi tanıdığımı, tecrübeli olduğumu düşünürüm ama gerçek öyle değilmiş maalesef... Bir adım daha ileri gittikçe aslında ne kadar az şey bildiğini anlıyor insan. Öğrenmek gereken bir dünya şey var...

"Güzel dostlar biriktirmişim..." safsatası


Pufff... Bu da oldukça baydı son zamanlarda... Birkaç iyi insan kalıyor yanınızda emin olun, gerisi de işi bitince posanızı çöp torbasına atıp basıp gidiyor...

Doğal seleksiyon denen naneyi pek seviyorum, olmamışlar sırası gelince patır patır dökülüyor hayatınızdan, gitgide sadeleşiyor ortalık, sonrası da bir ferahlık, bir sessizlik...

İnsan yaşı ilerledikçe daha sakin bir hayat istiyormuş onu anladım mesela... Gürültüsünden vazgeçemediğim bir Heavy Metal kaldı...  ;)




Netice olarak; söylemedi demeyin, "o öyle demiş", "bu böyle yapmış", "amanin sevgilim terketti", "lan sınavı yine veremedik", "ya para lazım" falan derken bir bakmışsınız ömür geçmiş gitmiş...

İz bırakmak lazım, onu anladım bir tek... İnsanlara güzel hatıralar bırakabilmek lazım... Çok uğraşmaya da gerek yok, yüreğinizi güzel tutun, ilk hedefiniz mutlu edebilmek olsun, sevgi, saygı falan filan... gerisi gelir zaten...

Haydi bakayım, yaşlı başlı adamım, yormayın beni...  ;) işim var, headbang yapıcam :)))

 

12 Mayıs 2015

Boğazda bir gemi ve aşıktı genç adam

Şehre bahar gelmişti; yine de soğuktu hava... Yıllarca sanki o günü beklemiş gibiydi ikiside. Sahil boyunca yürüdüler. Ayakları acıyana kadar, üşüyen ellerine aldırmadan. Hep birbirlerinin gözünün içine baktılar. Gözbebeklerini aşıp zihinlerindekileri görmeye çalıştılar. Gelip geçen insanlar, arabalar, güneş, martılar... Hiçbirini görmedi gözleri; sadece diğeri vardı onlar için... 

Sahilde demirli bir geminin yanından geçerken sevdaları takılıverdi pruvaya, farkedemediler. 

Demiraldı o gemi, uzaklara yelken açtı... Sevdaları takılı kalmıştı geminin pruvasında; düştü düşecek; farkedemediler, kayıp gitti ellerinden sevdaları, kalakaldılar...

Geriye birkaç kuru fotoğraf kalmıştı; o geminin yanında yürürken çektirdikleri... Elleri ceplerinde, üşümüşler, ama sevdalılar, gülümsüyorlar... Gemi gidiyor oysa o sırada... Sevdaları alabora...