29 Eylül 2008

Siyasi Parti Fanatikleri


Çok yakınımdaki insanlar da bunu yapıyorlar. Siyasete bir spor olayıymış gibi bakıyorlar, partilerini futbol takımları gibi seviyorlar. Bir fanatiklik havası var. Neredeyse tezahürat yapacaklar.

Birçok vatandaşımız için maalesef destekledikleri siyasi akımın temsilcilerinin faaliyetlerinde, eylemlerinde başarılı olmalarından çok ne derece karizmatik oldukları önemli; benim görebildiğim bu... ve maalesef ülkemde "gemisini kurtaran kaptan" mantığı çok tuttuğu için, hemşehricilik pek sevildiği için, yandaşlık her zaman ekmek kapısı olduğu için insanlar kimden çıkar görürlerse, kimden daha çok yontabileceklerini farkederlerse ondan yana oluveriyorlar...

Elbette savunduğumuz fikrin, öncelikle doğru yanlarını görürüz. Doğal olarak fikirlerin ya da eylemlerin yanlış olduğu söylendiğinde, karşı fikirle tartışmaya girildiğinde bir savunma mekanizması geliştirir ve müdahili olduğumuz akımı ve onun tezlerini savunuruz; bu normal bir tavırdır. Ancak...

Mevcut siyasi akımların, siyasetçilerin, partilerin hiçbirinin mükemmel olmadığını, kurumların bireyler tarafından temsil edildikleri ve bireylerin de hata yapabilecekleri gerçeklerini yok sayıp, en büyük parti bizim parti edasıyla körlemesine savunmaya geçeceksek, bunun adı fanatiklikdir.

Gazetelerin internet kopyalarında, yorumlara dikkat ederseniz buna çok sık rastlanıyor. CHP, AKP, bilmemne P... farketmez. O partinin yandaşları hazırolda bekleyip, gelen bütün karşıt yorumlara saygısızca saldırmaya başlıyorlar... Bu ne paniktir... Tamam sen o partiye oy verdin de, yöneticin bu sözünde,bu eyleminde, bu kararında hata yapmış... İlk senin eleştirmen, hatasını söylemen gerekirken, neyin üstünü örtmeye, dikkat dağıtmaya çalışıyorsun ?...

Futbol takımı tutar gibi parti destekleyerek ülkemize hizmet de edemeyiz, vatandaşlık görevimizi de yapamayız, demokratik haklarımızı da kullanamayız... Hele hele iki torba kömürle, biraz nohuta oy satılıyorsa bu ülkede, daha da söyleyecek söz kalmamıştır...

Pamukkale


Bir blogda rastladım, "Güzel Yerler" başlığı altında Pamukkale' den bahsetmiş bir arkadaş... Bizde bu blogda ülkemizdeki diğer güzellikler hakkında yorum yapalım, bol bol ziyaretçi gelsin oralardan değil mi ? :)

Buyrun, bu adres...

Biz de kısaca Pamukkale' den bahsedelim yeri gelmişken...

Pamukkale, kaynak sularının kirecinden oluşmuş bir tepedir. Türkiye'nin en tanınmış doğa harikasıdır; ve Denizli'dedir. Pamukkale 2700 metre uzunluğunda ve yüksekliği 160 metredir. Parlak beyaz rengiyle Pamukkale'yi 20 km uzaklıktan görmek mümkündür.Ayrıca Pamukkalede Antik Havuz, Antik Tiyatro, Arkeoloji Müzesi gezilmesi gereken yerlerdendir. Tepesinde antik Roma'dan kalma Hierapolis adlı kutsal antik şehir bulunur. 5-10 km yakınında Laodikya antik kenti bulunur. 5 km ilerisinde ise uluslararası bir thermal merkez olan Karahayıt vardır. Burada da beş ve dört yıldızlı oteller thermal turizm ve kaplıca hizmeti vermektedir.
Kaynak : Vikipedi

18 Eylül 2008

Gazozuma Ilac Koydular


Vakit gazetesi yazarı Hüseyin Üzmez, daha önce tanıdığını, yardım ettiğini, ilgilendiğini söylediği aileyi, şimdide tanımadığını, hatta kolasına atılan ilaçla kandırıldığını iddia ediyor. Utanmasa asıl onlar beni taciz etti diyecek :)

Bir yandan da hasta ve yaşlı adam rolüne de devam... 78 yaşında kelli felli adam 14 yaşında bir genç kızı taciz ediyor, kızın anası da işin yolunu yapıyor... Bir de bunların sayısını 4' e tamamlarsın oldu bitti... İzin var nasıl olsa...

Dengesiz...

10 Eylül 2008

Tencere Dibim Kara...

Başbakan ve Aydın Doğan atışa dursunlar, tahminim benim gibi birçok kişi "dur bakalım döksünler ne varsa eteklerinde" diyerek bekliyordur... Karanlıkta kalmış birçok noktada yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlıyor hatta...

Ben bu kadar şeyi nasıl toplasam da anlatsam derken Sabah yazarlarından Umur Talu durumu gayet güzel özetlemiş...

Düzen budur!

"Büyük iktidar" ile "Büyük medya" arasında (nihayet) açıkta patlayan "kavga" ibretlik.
Ülke yönetimine hâkim olan ile halkın "haber, bilgi alma hakkı"na büyük ölçüde hâkim olabilen arasındaki patlama, hepimizin beyninde ve hayatında patlamış bir boru!
Yazının devamında gözden kaçan ayrıntılar da var. Okumanızı tavsiye ediyorum... Yazıya ulaşmak için...

Technorati Tags: akp, tayyip erdoğan, aydın doğan, doğan medya, yolsuzluk, rüşvet, basın özgürlüğü, eleştiri, saygı

8 Eylül 2008

Arazi Mafyası - Vol.2

Daha önceki yazımda (Bkz.Arazi Mafyası Vol.1) dönen dolapları hatırlamış ve üzerine fikir yürütmüştük, fikir beyan etmiştik. Şimdi de başka bir yangından sıçrayan kıvılcımlar ve bu yüzden gitgide büyüyen bir kavgaya şahit oluyoruz.


Deniz Feneri davası uzun zamandır pek de bahsedilmeyen bir davaydı, hep gözlerden uzak tutuldu. Olayın boyutları gizlendi, Türkiyedeki Deniz Feneri derneğiyle alakası olmadığı söylendi. Ama sonuç olarak ortadan kaybolan 18 Milyon Euro (bol sıfırlı ve rakamlı haliyle 18.000.000.- Euro) hala kayıp...

Sonrasında deşeledikçe altından başka şeyler çıkıyor. Vakti zamanında Tayyip Erdoğan' ın da adının karıştığı iddiası üzerine Aydın Doğan "ahanda fırsatı yakaladım" deyip başlıyor saldırmaya... Başbakan' da pek bir panikliyor nedense, nerden bağlıyorsa iki konunun ucunu Aydın Doğan' ın Hilton arazisi hakkındaki planlarını ortaya döküyor ama bu sırada yine paşalı tavrıyla cevaplıyor... Konu uzuyorda uzuyor... İyidir; uzasın... İki tarafında hem medyası, hem imkanı, hem cephanesi bol... Döksünler bakalım eteklerindekileri de, ak koyun, kara koyun çıksın ortaya... :)