30 Ocak 2008

Sorumluluk Hastalığı

Hürriyet gazetesinden Yonca Tokbaş, güzel yurdumda gelişen ve gittikçe çıkmaza sürüklenen kriz ortamı hakkında duygularını çok güzel aktarmış.

Maalesef son dönemlerde kaybetmeye başladığımız toplumsal bilinç, sorumluluk gibi kavramları özetlemiş. Yazının orijinaline buradan ulaşabilirsiniz.

Bir kopyasını da burada arşivlemek istedim. Umarım Yonca hanım bana kızmaz... Buyurun, -umarım- o sorumluluğu siz de hissederek okuyun...


Yonca TOKBAŞ

4yaprakliyonca@gmail.com

Ben hastayım

Hem de fena.

Hastalığımın çaresi de yok.

Sorumluluk hastalığı var bende.
Herşeyden kendimi sorumlu hissediyorum.

Ülkemin halinden,

Kadınlarımızın düştüğü durumdan,

Politikacıların ayıplarından,

Çocuklarımın geleceğinden...

Herşeyden, ama herşeyden kendimi sorumlu hissediyorum.

Bazen eziliyorum bu yükün altında…

Ben duyguları ile yaşamayı seven; ama ilkelerine bağlı bir Türk kadınıyım.

Ortak değerlerimizin olmasını önemserim.

İnsanların birlik olmalarını duygulanarak seyrederim.

Sorumluluk hastalığını, canımı acıtmasına rağmen seviyorum. Ben onu besliyorum, o da beni.

Sorumluluk sahibi olmayan insanlar da var biliyor musunuz?

Üzerine alınmayan ya da etrafında olan çoğu şeyi umursamayan.

Benim türban endişemi, üzüntümü abartı bulup “Bir şey olmaz, ne var canım korkma!” diyenler var.

Bu konudan sıkılanlar var.

Biliyor musunuz babam ben ne zaman gençlik ateşiyle “aykırı” birşey yapmak istesem hemen;

“Kızım sen bugün, oranı buranı açıp sokakta anıramazsın! Başkasının huzurunu kaçıramazsın, bunun adı demokrasidir.” derdi.

“Herşeyin bir yeri ve zamanı vardır.” derdi.

Ben babam böyle deyince, benim özgürlüklerimi esas kendisi kısıtladı diye çok kıl olurdum.

“Ne demekmiş canım, ister sokak ortasında anırırım, ister kış ortasında bikini ile dolanırım” havaları vardı bende.

Burası benim evim, benim mahallem derdim.

Demokrasinin bu işle ne alakası vardı, çözemezdim.

Geç anladım.

Kafama kaka kaka anlattı babam, ben anca bugün yeni anladım.

Bir okur yazmış;

“Oh super oldu bu kılık kıyafet olayı, ben de bundan sonra mayokini ile derslere girebileceğim, yaşasın!” diye…

Ne komik olduk değil mi?

Ama nedense, ben ilk defa gülemiyorum ağlanacak halimize.

Sorumlu hissediyorum kendimi yine.

Laik ve demokratik ülkemin içine sürüklendiği düzensizliği ve bölünmeyi gördükçe iyice beter oluyorum.

Ben nerede hata yaptım?

Neden birşey yapamadım?

Ne yapsaydım da bugün bunu tartışır olmasaydık? diyerek kendimi yiyip bitiriorum.

Ben kendimi türbanlı ve türban taraftarı insanlara karşı bile sorumlu hissediyorum; onları kazanmanın bir yolu olması lazım diyorum.

Kızlarımıza gerçek özgürlüğün; anlatıldığı, vaad edildiği, çarpıtıldığı gibi olmadığını anlatabilmek istiyorum.

Ben kızlarımıza;

Nasıl bir çarkın içerisine hapsedildiklerini, bütün bu kılıf ve sembollere bağlı kalmadan özgür olmanın ne demek olduğunu,

Tehlikenin ortak bir tehlike olduğunu anlatmak istiyorum.

Bugün beni çaktırmadan baskı altında tutarken ona özgürlük vaad eden yobazların bir saniyede herşeyi altüst edip - ne ona ne bana - bugün şu satırda olma şansı bile vermeyeceği riskini düşünmesini rica etmek istiyorum.

Bugün bu konuyu bu şekilde tartışabiliyorsak, bugüne kadar kendisinden ödün vermeye kalkışmadığımız o beğenmedikleri, eksik buldukları demokratik düzen sayesinde olmuştur, hatırlatmak istiyorum.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ ne bizzat kendim gidip

Zor kazanılmış haklarımın

Benden benim rızam olmadan alınmasına yeltenilmesini,

Dava etmek istiyorum.

Ben kendimi,

Özgür

Laik

Türk Cumhuriyeti’ ne

Sorumlu ve borçlu hissediyorum.

Neyse payıma düşen,

Bir KADIN olarak

Yerine getirmek istiyorum.

Yonca

“dAvaCI”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Her fikir önemlidir...