29 Aralık 2008

Elif "Elf" Kaya

Elif Kaya

Yıldızlardan döneli parıldıyormuş gölgem.
Mavi giydim elbisemi denizlere açıldım...
Denizlerden döneli dalga kokar saçlarım, sayfa sayfa dalgalar anlatır bir rüya...
Yıldız kokulu yastığım dünya...


Official MySpace Page

Kan, Acı ve İsrail


Kan, acı, gözyaşı, terör, düşmanlık, savaş, cinayet... Bu kelimelerin benim için bir karşılığı daha var; İsrail... ve onun sponsoru ABD...

Yine insanlar ölüyor, yine acı var... Çocuk, yaşlı, kadın dinlemiyor elbette katliam makinası. Birkaç yapmacık kınama mesajı dışında da kimsenin kılı kıpırdamadı. Irak' da insanları sözüm ona Saddam rejiminden kurtarmak için bütün dünya seferber olmuştu ama neredeyse yarım asırdan fazla zamandır ortadoğu' da yaşananları sadece kınamakla kalıyorlar... Başbakınımız da BOP Eşbaşkanıyım demeye devam etsin...

Bosna'da da aynı şeyler yaşanmadı mı ? Orada da çıkarı olmadığından, bu süper güçler sessiz kalmayı tercih etmediler mi? BM yetersiz kalmadı mı?

Filistin' de petrol yok, Bosna'da da yoktu... Filistinde İsrailin çıkarı var, arkasında ABD var, oradan bütün ortadoğuyu yani petrolü ve dolayısıyla bütün dünyayı ve ticaret yollarının büyük kısmını kontrol etmek mümkün.

Filistinin başında ortalığı karıştırmaktan başka bir işe yaramayan Hamas - El-Fetih ikilisi de bu zalim oyunun ekmeğine yağ sürüyor...

Çocuklar ölüyor... Uyan Dünya !!! İsrail' e ne zaman müdehale edilecek, ne zaman dur denecek ?

28 Aralık 2008

Alice Cooper's Pinball Machine


Düzeltme : Aslında oyunun orijinali de buradaydı ama oyunu da kendisi gibi rahatsız olduğundan, sürekli bidi, büdü, vıjk, cıyk sesler çıkarıp duruyordu, ben de link vermek daha sağlıklı olacak diye düşündüm ;)


Alice Cooper abimizim müzikleri eşliğinde pinball oynayalım biraz da... :)

Aynı zamanda sitenin diğer bölümleri de flash tabanlı çalışmalar için ilham verici olabilir...

27 Aralık 2008

Ekmek, Şarap, Sen ve Ben...



Ekmek, Şarap, Sen ve Ben...


Yazan : İhsan Yüce
Şiiri Okuyan : Mümtaz Sevinç
Beste ve Nakarat Seslendiren : Mazlum Çimen

...
ekmek şarap sen ve ben
bir de sabahın dördü

dışarda kar
odamız ılık
gözlerin ılık ılık damlarken boş kadehe
anlattın bana ağzı sarımsak kokan bir çocukla yattığını
aşkı tattığını, karım dediğini ve aldattığını

kıskandım gogen'i tahitilim
terlemiş vücudunu silerken
cüzzam mikrobunu ve yaktığı kulübesini
saçların bağlamıştı ellerimi muz kokulum
güneşi doğurmuştu ölü cisim

martı çığlıklarıyla bir sahil kayalığında
nefesin vücudumu yakıyordu yer yer
sam yelim sahra-i kebirim
kahrettim her şeye o gün
babanın şarap çanağına,
gogen'e,
kadere,
sana,
bana,
bir de gittiğin arabanın tekerine


ne diyordum arkadaş....
diyordum ki ben bu zıkkımı içmek için içerim
ama içerken düşünmem neden içiyorum diye
daha sonra yaparım hayatın felsefesini

sırayla olurum fatih, selim, kanuni
bazen kadın hamamında tellak....
bazen christoph colomb
napolyon'ken düşünürüm elbede geçen günlerimi
`timur 'ken beyazıt'ı yenişimi....
bir kere aristo'nun hocası olmuştum
ona verdiğim dersle gurur duymuştum
bazen jan dark'ı kurtarmak için çalışan bir kahraman
bazen odunun ateşleyen bir cellat olurum

eğer daha da içersem
shaskespare halt etmiş derim karşımda
salyalı dudaklarımdan yayık sesimi dinlerim de
işte mozart'ın aradığı melodi bu diye gülerim
enayiymiş be platon...
bir içsinde görsün.... ne felsefesi varmış bu hayatın
anlasın geçmişi kınalı dünyanın kaç bucak olduğunu

Islak kaldırımlarda yürürken acırım
önde yalpa vuran sarhoşun zavallı haline
ukalalık işte derim neme lazım senin
kendine bak; sende bir serserin bir sarhoş...
ve yavaş yavaş kaybolur acı kahkalarım
şehrin izbe sokaklarında
yavaş yavaş kaybolur benliğim...
...

25 Aralık 2008

Parlementodan Örnek Hareket

Maalesef bizim parlementomuz değil ama; İsrail... Bizde böyle bir uygulamaya gidilse isyan çıkar. Milletvekilleri ve bürokratlarımız "sendika istiyoruz" demeye bile başlarlar. Emekli maaşlarını düşürmeye niyetlenen, sosyal güvenlik yasasını kuşa çeviren, emeklilik yaşını Türkiyenin yaşam ortalamasının üzerine çıkaran ama buna rağmen kendilerine sürekli gelir artırımı uygulayan milletvekillerimiz, maaşının azlığından şikayet eden başbakanımız da dahil, meclis ötünde oturma eylemi yaparlar... Buyrun haberin detaylarını okuyun da anlaşılsın ne demek istediğim...

İsrail'de üst düzey yetkililer de tüm dünyayı vuran ekonomik krizin etkilerinden nasibini alacak.

İsrail'de yayımlanan Haaretz gazetesinin haberine göre, İsrail parlamentosu Knesset, aralarında cumhurbaşkanının da bulunduğu üst düzey yetkililerin maaşlarına gelecek yıl zam yapılmamasına karar verdi.

Üst düzey emekli maaşları da etkilendi

Cumhurbaşkanı, İsrail Merkez Bankası Başkanı, Başbakan, tüm bakanlar ve milletvekillerinin maaşları artmayacak. Ayrıca emekli maaşı alan 450 eski üst düzey yetkili de maaşların dondurulması kararından etkilenecek.

Kararın, Maliye Komisyonu Başkanı Avuşay Braverman'ın tavsiyesiyle alındığı kaydedildi. Bu yetkililerin maaşlarına her yıl otomatik olarak yüzde 3-3,5 zam yapılıyordu. Aradaki farkın 2010'da ödenebileceği belirtiliyor.

Hürriyet

24 Aralık 2008

reddediyoruz.com

Bir grup akademisyen, Ermeniler için özür dileyen kampanyaya karşı yeni bir
kampanya başlattı: reddediyoruz.com

Site ile yürütülen kampanya SAÜ (Sakarya Üniversitesi) öğretim görevlilerince başlatılmış. Sade, ana fikre odaklı bir kampanya çalışması. Ben de herkesi davet ediyorum...

Birkaç akademisyen ve gazetecinin ön ayak olmasıyla, 1915 olayları için
"Ermenilerden özür dilenmesi" yolunda bir kampanya başlatıldığını ve buna eş
zamanlı olarak Ermenistan'da bulunan 300 Ermeni aydınının Sayın Cumhurbaşkanı'
na gönderdikleri ağır ithamlar taşıyan "Soykırımı Tanı" çağrısını endişeyle
izlemekteyiz. Böyle bir kampanyanın haksız, yanlış ve ulusal çıkarlarımız
açısından sakıncalı olacağına inanıyoruz.

1915 yılında Osmanlı Devletinde meydana gelen bir dizi
olay kapsamında, Türkiye'ye yöneltilen "Ermeni Soykırımı" iddiaları ve
Türkiye'nin bunu tanıması ve özür dilemesi talepleri, Türkiye'ye yönelik baskı
ve sindirme siyasetinin sürdürülmesi çabalarından başka bir anlama
gelmemektedir. Bu olaylardan dolayı özür dilemek demek, bütün Türk tarihini yok
saymak,inkar etmek demektir. Bütün bu suçlamaları reddediyoruz.

www.reddediyoruz.com

23 Aralık 2008

Yeni Adresimiz

HerTurlu.Net' e kardeş geldi...

HerTürlü.Blog' da değişiklikler son hızıyla devam ediyor :)

Yeni tasarımımızla, yeni adresimizdeyiz artık... www.herturlu.info

19 Aralık 2008

Özür Bekliyorum...

Son günlerde üzerinde çok konuşulan Özür diliyorum kampanyasının zırvalıklarına karşılık farklı bir platform var; Özür bekliyorum...

Ben kendi adıma


Kime ya da neye göre aydın olduğu belli olmayan bir grup insanın gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde oldukları açıktır. Sadece Ermeni lobilerinin propagandalarına göre hareket edip, çekilmiş onca acıyı, katledilmiş o kadar insanı yok saymak, vicdansızlıktır. Ülkemin özgürlüğü uğruna canını feda eden şehitlerim için, onları "vatan sağolun" deyip göreve gönderecek kadar yürekli analar için ve ecdadımın mezarında rahat uyuyabilmesi için...


gerekçesiyle neden özür beklediğimi izah ettim. Sizleri de bu karşı bildiriyi imzalamaya davet ediyorum...

http://www.ozurbekliyorum.com/

Ayrıca konu hakkında ne yapsamda düzgün bir yazı hazırlasam diye çalışırken Portakalmavisi'nde güzel bir çalışmaya rastladım. Hislerimi de çok güzel yansıtmış, paylaşmak ve yaymak lazım... Yüreğine sağlık kardeş...

17 Aralık 2008

Sock and Awe


Bush' a atılan ayakkabı olayına güzel bir yorum... Elinizdeki ayakkabıyı fırlatıp 30 sn. içinde Bush' u vurmanız gerekiyor... Ben oyanıdığımda 12 darbeyi yakaladım :)) Benden önce de 6664820 ayakkabı darbesi almıştı Bushcuk... Yazıııkk :)))

http://www.sockandawe.com/


Yaşasın teknoloji ;)

Siyasetçi Evladı Olmak

Yine mazlum edebiyatı yapacak ya illaki, şimdi de cefakar (?) milletvekillerimizin, gariban çocuklarını ele almış sayın boşbakanımız... Bakınız bu garipler ne sıkıntılar çekmişler, hükümetde onlara ne imkanlar sağlamış da psikolojilerini kurtarmış, sıkıntılarını gidermiş...


İNTERNETHABER


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bütçe görüşmelerinde
Meclis kürsüsüne çıktı ve ilginç bir çileden bahsetti. Erdoğan'a göre bu
memlekette siyasetçi evladı olmak çileydi. Onlar bu çileye son vermişlerdi.


Erdoğan şunları söyledi:


SİYASETÇİ EVLADI OLMAK ÇİLEYDİ


''Siyasete, siyasetçiye güven katsayısı yerlerde
sürünüyordu, bu güveni yeniden tesis ettik. Bu ülkede siyasetçi evladı olmak
çileydi. Bunu ortadan kaldırdık. Artık siyasetçilerin evladı da huzurlu bir
şekilde okuluna gidiyor, çarşı pazara gidebiliyor.


Başbakan sözlerini tamamladığında Meclis'te bir
alkış koptu. Anlaşılan diğer vekiller de onu bu konuda destekliyordu.


ERDOĞAN'IN ÇİLESİNE SON VERDİĞİ SİYASETÇİ
ÇOCUKLARI


Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün oğlu Mehmet Emre Gül:
Bardakta mısır işine girdi. Daily Fresh’in bayiliğini aldı. Ayrıca
’adresimegelsin.com’adlı bir internet sitesi de var.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Ahmet Burak
Erdoğan:
Armatör oldu. 100 metreden küçük bir gemi alıp MB Denizcilik’e
ortak oldu.

Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın oğlu Abdullah Unakıtan:
Türkiye likit yumurta diye bir şeyi onunla tanıdı... Ayrıca mısır ithalatı da
yapıyor.

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın oğlu Erkan Yıldırım: O
da denizcilik işinde. Derin Denizcilik’in ortağı...

Bayındırlık Bakanı Faruk Nafiz Özak’ın oğlu Mehmet Akif
Özak:
Mehmet Emre Gül'ün izinden gidiyor. Bardakta mısır işine girdi. O
da Daily Fresh’in bayisi...

Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan’ın oğulları Çağan ve Kaan
Çağlayan:
Biri
hamburgerci, diğeri lahmacuncu oldu. Çağan Çağlayan bir Burger King
restoranına, Kaan Çağlayan ise Lahmacun King’e ortak oldu.

16 Aralık 2008

Yazık Oldu, Denk Gelmedi


ABD Başkanı Bush'a ayakkabı fırlatan muhabir kardeşi kutluyor, gözlerinden öpüyorum... Yalnız ayıp etti... İnsan daha dikkatli, isabetli atış yapar. Zaten Bush' un 3 tane hücre var beyninde, o ayakkabıyı algılayacak da, kaçacak da... Demek epey dikkatsiz savurmuş ki, Bush bile kaçabilmiş yani o ayakkabıdan...

İşin şakası bir yana, artık Irak halkının isyanın eşiğine geldiğinin işaretidir o ayakkabı. Çok önemli bir mesajı var. Yine de çok geç kalınmış bir tepki... Yıllardır çıkarlarınıza denk gelecek birşeyler belki olur umuduyla ABD' nin her yaptığına eyvallah dediniz, artık baktınız ki umut kalmadı Amerika' dan, salla ayakkabıyı... N'oldu, Saddamıda güle oynaya getirmiştiniz, sonra heykelini bile tekmelediniz... Amerika geldiğinde de halaylar çekmiştiniz, şimdi ayakkabı fırlatıyorsunuz... Ancak mı gördünüz ABD' nin gerçek yüzünü ?

Benim asıl korkum şimdi Bush bunu ulusal terör tehtidi olarak algılar mı, algılamaz mı? Bir işgal hareketine daha kalkar mı acaba ?

15 Aralık 2008

Acil Trombosit İhtiyacı

Bir tanıdığın maili ile gelen bir mesajı paylaşmak istedim. Benim bir faydam olamayacak ama kan grubu uyan birileri yardımcı olabilir belki...

Okan Sönmez, 20 yaşında lösemi (kan kanseri) hastası, GATA Tıp Fakültesi' nde yatıyor, hayatta kalmak için hergün en az iki ünite trombosite ihtiyacı var.

Ama kan grubu B rh (-) (negatif) olduğu icin ailesi kan (daha doğrusu trombosit) verecek donör bulmakta zorlanıyor.

Babası Hayrettin Sönmez insanların ilgisizliğinden yakınıyor. İşyeri olan İstanbul Büyükşehir Belediyesine yaptığı başvuruya 30 bin çalışan arasından sadece 3 kişi cevap vermiş.

Oğlunu yaşatabilmek için varını yoğunu ortaya koyuyor. Eğer siz veya bir tanıdığınız B rh (-) (negatif) kana sahipse lütfen Hayrettin Sönmez'e ait 0535 744 87 10 numaralı telefonu arayın.

Orada yatan sizin çocuğunuz veya kardeşiniz olabilirdi.

Trombosit Nedir ?

Trombosit kanın pıhtılaşmasına yol açan bir maddedir. Kişi trombosit verdikten 3 gün sonra yeniden trombosit verebilir. Sağlıklı bir insan yılda 24 kez trombosit verebilir.

Kandaki trombosit ayrıştırılması işlemi yaklaşık 50 ile 70 dakika arasında
sürmektedir.

14 Aralık 2008

Karmaşa

Her geçen gün bir öncekinden daha karışık. Zaman gitgide kısalıyor. Günler her takvim yaprağında biraz daha kısalıyor sanki. Anılar sığdırdığımız günlere, anları sığdıramaz olduk. Biz mi hızlandık da hayat bize yetişemiyor, yoksa biz mi yetinemiyoruz...

"Günler, tepelerden aşağı koşan vahşi atlar misali..."

7 Aralık 2008

Yazma Dublörü

Burcu Sezer' den yaptığım alıntıyı yorumsuz paylaşıyorum...

Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan’ın çeşitli zamanlarda ziyaret ettikleri Anıtkabir’de, özel deftere önceden başkalarınca yazılan yazılara imza atıyor. Her yazının karakteri farklı. Erdoğan’ın YAŞ’ın kış dönemi çalışmaları nedeniyle 2 Aralık günü gittiği Anıtkabir’de, özel deftere yazılan yazı ise, ‘’Bir Hat sanatçısı’’ tarafından kaleme alındı.
Yine de dayanamayıp birkaç kelam edeyim bari... Bir insandan, anısına tutulan bir deftere fikirlerini yazmayacak kadar nefret edilir mi?

Bu arada Burcu' nun blogunu da başarılı bulduğumu belirtmek isterim... Tiz ziyaret edile... :)

6 Aralık 2008

Mahalle Maçları

Çocukluğumun güzel ayrıntılarından birini bilgisiz.org' ta rastladığım bir yazıyla hatırladım. Futbol konusunda hayatımın hiçbir döneminde yetenek sahibi olamadığımdan sanırım, beni o mahalle maçlarında oyuna almazlardı :)) Ben de kenarda çekirdek çitleyip seyirci olarak bulunurdum.

Bilgisiz' deki yazının üzerinden de epey zaman geçmiş ama benim de gözümden kaçmış demekki... Özellikle adımlamayı tarif edişi, pasif direniş benzetmesi ve adice yapılan gol şovunun ayrıntıları pek güzel, pek keyifli...

5 Aralık 2008

Sevgili Günlük


Çocukluğumdan beri heves etmişimdir günlük tutmaya. Defalarca da başladım... Gerisi gelmediği gibi o yazdıklarımı da saklayamadım. Eften püften ne varsa saklarım, öyle garip bir alışkanlığım var. Kutular dolusu kıvır zıvırım var :) Fakat nedense günlük niyetiyle başladığım hiçbir dökümanı saklayamadım.

Bunu yapabilenlere özeniyorum açıkçası. Geçenlerde uzun zamandır görmediğim iki arkadaşımla karşılaştım. Serpil ve Serap ikilisi... Deli divane insanlar... Nasıl da özlemişiz birbirimizi... Konuştukça hatırladık bazı ayrıntıları; saatlerimizi aldı... Gerçi sohbet çok da keyifli geçti ama "o olay öylemiydi ?" deyip nasıl olduğuna emin olamadığımız ayrıntılar da var. Serap, eskiden günlük tuttuğunu, üniversite yıllarına kadar devam ettiğini ve bütün o geçen zamanda yaşananları bu sayede gün gün hatırlayabildiğini söyledi. Keşke ben de zamanında böyle bir çalışma yapsaymışım diye düşündüm. Bir yandan da balık hafızamın en güzel nimetini tekrar hatırladım. Güzel ya da sıkıntılı olan bir sürü ayrıntıyı hatırladığım gibi çok da önemsemediğim birçok ayrıntıyı mümkün olan en derin noktaya atmış, aktif verileri de öne çekmiş. Birçoğu da tampon bellekte hazır bekletiliyor :) Arada dostlarla, güzelliklerle ilgili kaynayıp gidenler de olmuş; işte onlar keşke dedirtiyor zaten...

24 Kasım 2008

Öğretmenler Günü

Sevgili öğretmenlerimiz, gününüz kutlu olsun... Bir ülkenin geleceğini, insanların kaderini hazırlamak; gençliği hayata hazırlamak gibi önemli, hassas ve kutsal bir göreviniz var... Allah yardımcınız olsun...

Google' da sizi unutmamış, şöyle şık bir jest yapmış

13 Kasım 2008

Metrobüs İşkencesi


Metrobüs denen zımbırtıyı göz göre göre kazıklanarak aldık, zaten dar olan otobanlarımızdan özel şeritler ayırıp mevcut trafiği iyice arap saçına döndürmek pahasına onlara özel yol açtık.

Bir sürü aracımız ve rahat rahat gidebilecek yolumuz vardı artık ama o da ne !!! Bu kadar uzun bir aracın dönebileceği bir yol, kavşak yoktu ?!!... Apar topar otobanın üstüne bir havada-döner kavşak yapıldı, sorun çözüldü.

Sonra güzergah genişletildi, araç Zincirlikuyu' ya kadar gelebilir oldu. Ne güzeldi... Ama bu arada sadece aynı hattı takip eden diğer İETT hatlarını değil, aralara giren, ara semtlere giden diğer hatları da kaldırdı kurum... Vatandaşın bir bölümü ciddi oranda mağdur oldu. Neyseki buna da alıştık. Ortadan kalkar diye ümit ettiğimiz minibüsler ara semtlerde sayıları artarak yeniden hortladılar...

Bu kadar çok araç olmasına rağmen talebin yoğunluğundan dolayı araçlar inanılmaz kalabalık, havasız, bunaltıcı ama trafik sıkışıklığından kurtulup çok ciddi zaman kazanıyor olmak çok avantajlı. Bu sebeple birçok eksi yok sayılabilir. Aracın ve metrobüs sisteminin böyle çok güzel bir yanı var. Ben her gün hem gidiş hem gelişte kullanıyorum ve eskisine göre çok daha hızlı ulaşıyorum işimle evim arasında... Hakkını yiyemem. Haydi eksileri de bir kenara bırakalım, benim anlamadığım İETT' nin amacı...

Durakta bekliyorsunuz, bir araç geliyor, tıklım tıkış, insanlar balık istifi... Arkasından bir araç geliyor tamamen boş ama kapıları açmıyor pas geçiyor... Bir araç daha aynı şekilde, bir tane daha, bir tane daha... Nereye gittikleri de belli değil... Sonra bir başka dolu araç geliyor, insanlar içeride boğulmak üzere, ama hemen arkasından yine boş bir otobüs var. Tam iş saatlerinde nedense bir sürü boş araç amaçsızca ve süratle biryerlere gidiyor. Hepsimi arızalı, hepsimi garaja gidiyor ?

Mesai saatleri dışındaki aralıklarda ise nedense böyle boş otobüs geçmesi olayına hiç rastlamıyorsunuz. Zaten nispeten daha boş olan otobüsler, neredeyse yolda sıkışacak kadar dipdibe ve hiç bir araç sektirmeden yolcu alarak iş görüyor. Yahu arkadaş kastınız işe gidenlere mi? Sabah ve akşam seferlerinde neden bir sürü boş otobüs oluyor ? Benim paramla aldığınız otobüsü, nasıl benden kaçırırsınız ? Nereye gidiyor bu araçlar acele acele... Hatta diğer dolu araçlar da bu boş olanlara diğer şeride geçerek yol vermiyorlar mı o zaman iyice deliriyorum...

Evet İETT, gerekçe nedir ?

10 Kasım 2008

Üzmez Olayının Perde Arkası Nedir ?

Hüseyin Üzmez davasında, ‘Ruh sağlığı bozulmamış’ denilen B.Ç anlatıyor: Her gün ağlıyorum, akşam odamda ağlıyorum. ‘Şikâyetçi misin’ diye sorulduğunda, ‘Değilim, şikâyetçi olursam annem de çıkmaz belki diye düşünüyorum...’

Vakit gazetesi yazarı Hüseyin Üzmez’in cinsel istismarına maruz kaldığı belirtilen 14 yaşındaki B.Ç.’nin ‘beden ve ruh sağlığıyla’ ilgili Adli Tıp raporunda hem davanın seyri hem de küçük kızın bu süreçte nasıl bir ruh halinde olduğu ayrıntılarıyla anlatılıyor. 19 sayfalık raporda olayın gelişimi ve küçük kızın yaşadığı travma ayrıntılarıyla anlatıldıktan sonra ‘B.Ç.’nin ruh ve beden sağlığının bozulmadığı’ öne sürülüyor.


Üzmez olayı ile ilgili yazdığım yazılara kaynak olan olayın detaylarını bu yazıda okumak mümkün. Son olarak verilen raporun yanlış ve yanlı olduğuna iyice kanaat getirmeme sebep olan açıklama ise şöyle;
İ.Ü. Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Şebnem Korur Fincancı: Raporu hazırlayan kurulda çocuk psikiyatristinin olmaması çok ciddi bir sorun. Çocuğa uygun muayene ortamı ve ona uygun testler gerekiyor. Dolayısıyla bu değerlendirme tabii ki eksik. Her ne kadar o kuruldaki psikiyatri uzmanı erişkin ve çocuk psikiyatrisi ayrılmadan önce uzmanlığını almış olsa ve mevzuata göre her ikisini de yapabilir durumda olsa da, etik olarak yapmaması gerekir. Muayene ortamının uygun olmadığını zaten biliyoruz. Orası bir kurul. Bütünü hekimlerin birarada oturduğu bir yerde sanki mahkemeye çıkmış gibi gözleniyor. Çocuğun anksiyetesi istismardan mı aileden ayrı kalmasından mı diye tartışılıyor ama anksiyete oraya girmekten bile kaynaklanmış olabilir. Cinsel istismara maruz kalan çocuklarda, cinsel davranış bozuklukları, yaşına uygun olmayan cinsel bilgiler ve yaşına uygun olmayan cinsel davranışlar olur. Bunlar da ancak gözlemlerle, muayene sırasında oyun yöntemleriyle değerlendirilebilecek şeylerdir. Bu raporun yeterli olduğunu söyleyebilmek doğru değil, tıp biriminin ilkelerine uygun olmayan bir rapor.”


Bir raporla ilgili başka bir haberde de normalde çok daha uzun sürede çıkan bu raporun neredeyse rekor sayılabilecek kadar kısa sürede verildiğini söylüyordu. Bu ne aceleyse ?!...

Haberin devamını bu adresten okuyabilirsiniz...

29 Ekim 2008

Neden bu öfke Hüseyin bey ?


14.10.2014 Güncelleme :  Hüseyin Üzmez aldığı 13 yıllık hapis cezasına rağmen, rahatsızlıkları sebebiyle tahliye edilip hastaneye kaldırıldıktan 12 gün sonra öldü... 

Hüseyin Üzmez, tahliyesinden sonra Fox TV' de yapılan bir röportajda fena halde öfkelenmiş. Güzel iş; yapacaksın, ceza yiyeceksin, sonra sana uygun kanun düzenlemesi yapılacak, çıkacaksın, sonra da "zaten ben suçsuzdum" diyeceksin...

Röporaj sırasında sergilediği tutum da açıkca gösteriyor ki, eğer ağzından senaryoya uymayan bir cümle çıkar da suçluluğunu kendi kendine itiraf ederse diye korkuyor. Röportajı yapan sunucunun tavrında en ufak saygısızlık, sorgulama, sesini yükseltme gibi bir durum olmamasına rağmen, Üzmez' in hırçın tavrı korkusunun, paniğinin net bir göstergesi...

Madem bu kadar masumsunuz, neden böyle panikliyorsunuz Hüseyin bey ? Kimse o program da sizi birşeyle itham etmemiş, sadece sizin ağzınızdan bu konuyu dinlemek istiyoruz diyorlar, buyrun anlatın, yok eğer konuşmak istemiyorsanız da söylersiniz olur biter. İnsanları neden ve neyle tehdit ediyorsunuz ?

Sunucu ile Hüseyin Üzmez arasında geçen diyalog şöyle; yorumu size bırakıyorum...

14 yaşındaki bir kız çocuğunua 'cinsel istismar' suçlamasıyla tutuklanan ve hakkında tahliye kararı çıkan Vakit Gazetesi yazarı Hüseyin Üzmez(76), hakkında çıkan iddiaları FOX TV'nin ana haber bülteninde canlı yayında yanıtladı.

Bursa' nın Mudanya ilçesinde 14 yaşındaki kız çocuğuna cinsel taciz iddiasıyla yargılandığı davada dün tahliye olan Vakit gazetesi Yazarı Hüseyin Üzmez, bir televizlon kanalında canlı yayına çıkarak hakkındaki iddiaları yalanladı.Kendisine soru sormaya çalışan spiker Nazlı Tolga' ya oldukça ağır sözler sarfetti.Üzmez ile spiker arasında canlı yayında yaşanan diyalog şöyle gelişti:

SPİKER:Sayın Üzmez, küçük yaşta bir kıza cinsel istismar suçlamasıyla tutuklandınız. Aile önce sizi suçladı, sonra şikayetini geri aldı ve bugün serbest kaldınız. Ancak dava hala devam ediyor. Bir de sizden dinleyebilirmiyiz efendim,

ÜZMEZ: Ne dinleyeceksiniz.

SPİKER:Neden gözaltına alındınız? Neden tutuklandınız? 6 aydır cezaevindesiniz. İddialar var, ifadelerde değişiklikler var.

ÜZMEZ:Ben size sorayım eğer dediniğiniz gibi olsaydı ben çıkmazdım. Son dilekçem de de dedim ki ben şimdi beraat istemiyorum. Sizin işiniz Bektaş-i nin işine döndü. Bektaş-i kuran-ı kerim de içkili vaziyette kurana yaklaşmayın ayetinin öbür tarafını okumuyor namaza yaklaşmayın, bunu kuran yazıyor diyor. Sizin ki Bektaş-i hesabı doğruyu istiyormusunuz. doğruyu istiyorsanız doğruyu söyleyeyim.

SPİKER:Biz size soruyoruz efendim sizin hakkınızda bir suçlama sözkonusuydu. Dava açıldı. Siz tutuklandınız bunlar yaşandı. 6 aydır cezaevindesiniz biz de size sizin ağzınızdan sizin doğrular gerçekler dediklerinizi dinlemek istiyoruz.

ÜZMEZ:Cezaevinde değilim şu anda bir iskelenin üstünde kahvehanede oturuyorum.Eğer dedikleriniz olsaydı cezaevinde oturuyor olurduk. Şimdi memleketin bir çok şerefli ordu komutanlığı yapmış insanları hepsi milletin şerefini omuzunda taşımış göğsünde taşımış o insanlar suçlu vaziyette cezaevlerinde yatıyorlar. Böyle şeyler olduğu sürece bu ülkede gerginlik azalır mı? Lütfen işi kendiniz kurcalamayın, yargıya güvenin yargıya bırakın yargıda olan bir şey hakkında söz söylemeyin suçtur.

SPİKER: Efendim, bizim kurcaladığımız bir şey yok aile şikayette bulundu. Siz de tutuklandınız. Son anda ifadeler değişti. Neler değişti

ÜZMEZ:Hayır yalan benim hakkımda kimse şikayette bulunmadı.

SPİKER:Kimse sizin hakkınızda şikayette bulunmadı mı?

ÜZMEZ:Hayır hayır bunların hepsi yalan

SPİKER:O zaman neden siz tutuklandınız ve 6 ay cezaevinde kaldınız?

ÜZMEZ;Bir takım şeyler olmuş. O kadıncağıza iftira mı edilmiş...Doğrumudur yanlışmıdır ben onu bilmiyorum kardeyim. Hep oraya bakıyorsunuz. Hiç mi ben boynumu oynatmayacağım yahu cendereye sokmayın bizi.

SPİKER: Sayın Üzmez, 14 yaşındaki kızın ifadeleri var, annesinin ifadeleri var sonra bu ifadeler son anda değişiyor. Siz bunlara yalan mı diyorsunuz?

ÜZMEZ:Hayır değişme diye bir şey yok..Kız hüseyin abinin , hüseyin amcanın eli dahi değmedi bana diyor. Ben kızı sadece gittiğim zaman gördüm.

SPİKER:Sayın üzmez bunlar ifadeler değiştikten sonraki boyutu. Bu ifadeler niye değişti efendim. Öncesinde neden bunlar yaşandı siz neden 6 aydır tutuklusunuz?

ÜZMEZ;İfadelerin değişmesi diye bir şey yoktur ortada. Gerçekler ortaya çıkmıştır. İfadelerin değişmediği için allaha şükrediyorum. Kızı hemen gözaltına aldılar. Kız hemen resmi bir kurumda gözetim altına alındı. Böyle olunca kimse ona gidip te şunu de bunu de diyemedi. Düşmanlarımızın önündeki set kapandı.

Onun için ifade değiytirme diye bir şey yok. Şikayet diye de bir şey yok.

SPİKER:Anladığım kadarıyla bir komplodan bahsediyorsunuz daha önce de bunu söylemiştiniz size bir komplo yapıldığını. Kim size neden komplo yapmak istiyor?

ÜZMEZ: Hz.Peygamber diyor ki şöhret bir afettir. Şöhretli insanlar her zaman bir tehdit altındadır. Siz duymadınız mı İstanbul' da Karaköy rıhtımında bir SAS komandosu bir binbaşı bir serseri tarfından bıçaklandı ve öldürüldü siz bunu bilmilyormusunuz?

SPİKER:Efendim bunun bizim konumuzla hiçbir alakası yok. Biz şu anda devam eden dava hakkında konuşuyoruz

ÜZMEZ:Devam eden dava hakkında konuşmak bir suçtur, suç işliyorsunuz şu anda, ben sizi ikaz ediyorum.

SPİKER:Avukatınız sizin kulağınıza birşeyler söylüyor, bunu görüyoruz. Biz davanın gidişatını etkilemek için bir şey söylemiyoruz. Biz bir yorum da yapmıyoruz. Size soru soruyoruz.

ÜZMEZ; Ne sorusu soruyorsunuz? Siz yargıçmısınız Siz Savcımısınız. Kimsiniz siz hem de sesinizi ayarlayın. Nezaketli olun.Size cevap vermek zorunda değilim. Aklınızı başınıza toplayın. Sözümü kesmeyin benim. Ben keserim yoksa..

SPİKER: Hüseyin Üzmez, Biz size söz hakkı verdik zaten bu yüzden yayındasınız.

ÜZMEZ: Aman ne büyük lütufta bulunmuşsunuz, bana söz hakkı vermişsiniz.

SPİKER:Efendim lütfen sakin olun sizinle konuşmaya devam edelim. Bizim amacımız sizinle tartışmak değil.

ÜZMEZ; Tartışamazsınız ki zaten tartışamazsınız. Çünkü gerçekleri söylemiyorsunuz.

SPİKER:Biz burda sadece soru soruyoruz. Başka bir iddiamız olamaz. Gazetecilik görevimizi yerine getiriyoruz habercilik yapmaya çalışıyoruz.


ÜZMEZ:İhbarda bulunuyorum. Suç duyurusunda bulunuyorum. Yarın bir savcı yakanıza yapışırsa size kimse arka çıkmayacaktır.Göreceksiniz suç işleyeceksniz bir de sesinizi ayarlayın. Siz savcı değilsiniz.

Ben sizin hiçbir şeyinize inanmıyorum. Tamamen yalan üzerine bina ediyorsunuz, doğruyu dinlemeye de sabrınız yok.

SPİKER:Lütfen olayı kişisel bir tartışmaya dönüştürmeyelim. Siz bizim sorularımızı yanıtlamak için yayına çıkmadınız mı? Efendim biz hiçbir şey söymlemiyoruz ki savcının hazırladığı iddianame hakkında konuşuyoruz

SPİKER:İfadeler hakkında konuşamazsınız, dava hakkında konuşamazsınız.

ÜZMEZ:Bugün bir şey söyledim. Sayın Reisi Cumhur yasal haklarına dayanarak beni affetse ben kabul etmem. Afla çıkmam benim için güya kanun değiştiriyormuş iktidar. Böyle bir kanun değişikliğiyle ben yine çıkmam. Çünkü ben suçsuzum ben beraat edeceğim. Ben Türkiye de hakimler olduğuna inanıyorum Türkiye nin yargısı var savcısı var polisi var bilmem nesi var siz kimsiniz de bir gazete titri ile ortaya çıkmışsınız. Ortada konuşup duruyorsuz kendinizde hak buluyorsunuz. Suç işliyorsunuz, Sizi ikrar edilyorum ve suç duyurusunda bulunuyorum. Sizi uyarıyorum

Biz allahtan başka kimseden korkmayız korku hissinin de ne olduğunu ben çocukluğumdan beri bilirim. Ona göre bana bu şekilde muamele edemezsiniz. Eğer yüreğiniz varsa bir televizyonda açık oturuma çıkarım konuşalım sizin gibilerin çoklarını yere serdim ben.

SPİKER:Hüseyin bey, Biz sizinle açık açık konuşmaya çalışıyoruz. Biz size sorduğumuz soruya cevap almaya çalışıyoruz. Benim size tek sorduğum soru ilk sorum olayı sizin ağzınızdan dinlemek istediğimizdi. Lütfen birde biz bize olayı anlatabilirmisiniz dedim.

ÜZMEZ;Ben o ifadeleri mahkemede verdim mahkemede onu doğru bulduğu için beni tahliye etti. Ben ne zaman ki mahkum olursam eğer bu suçttan beraat etmez isem o zaman gelin, ozaman konuşalım dedim.Beratimi istemiyrum dedim.Avukatınız varsa gönderin dosyaya baksın.

SPİKER: Sizin küçük kızla evlenmek istediğinizi söylemiştiniz. Sizin ifadelerinizde bunlar yeralıyordu. Bunlar doğru mu Eğer doğru ise 14 yaşındaki kızla siz neden evlenmek istediniz ?

ÜZMEZ: Bak burda da işi saptırıyorsunuz. Eğer bir kız reşit olmuşsa bizim inançlarımıza göre o kız evlenebilir söylediğim budur Allahın emri de budur. Biz tabiki İran da değiliz Arabistan da da değiliz. Türkiye Cumhuriyetindeyiz

T.C vatandaşı olarak ta iftihar ediyoruz

SPİKER:14 yaşındaki bir kızın kendi isteğiyle evlenmesi söz konusu değil. Tabii ki TC yasalarına göre bunu karıştırmayalım

ÜZMEZ;Efendim tekrar ediyorum. Ben sağırım ama siz benden de sağırsınız. Ben diyorum ki bizim inançlarımıza göre akılbali olan regl olan bir kız artık reşittir. İnancımıza göre bölyledir. Biz Türkiye Cumhuriyetindeyiz.

Eeğe demokrasiyse bu benim inanmadığım demokrasiyse demokrasi bu değil. Bu birtakım azınlığın çoğunluğa tahakkümü oluyor. olamaz bu

SPİKER:Olamayan nedir efendim

ÜZMEZ Olamaz dediğim şudur. Azınlık çoğunluğa tahakküm edemez zaten dremokrasinin en büyük tenkitlerinden birisidir bu. Demokrasi çoğunluğun diktatöryasıdır derler. Biz de tam tersi oluyor.

SPİKER:14 yaşındaki bir kız çocuğunun evlenmesine hukukumuzun izin vermiyor.

ÜZMEZ:Evet biz de ona riayet ediyoruz

SPİKER:Siz 76 yaşındasınız ve 14 yaşındaki bir kız çocuğuyla evlenmek istiyorsunuz bu sizce doğrumudur?

ÜZMEZ:Ben inançlarıma göre konuşurum.Ben inancıma bakarım. Bana göre bir tek hakikat vardır Allahın kitabı resullah ın sünneti gerisi fasa fiso yalan ayaklarımın altında.

SPİKER:Yani siz T.C yasalarını tanımıyormusunuz?

ÜZMEZ:Tanıyorum elbette tanıyorum. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşıyorum.Ama Türkiye Cumuriyeti benim inaçlarıma müdahale edemez. Laiklik bu değildir.Biz laikliğe de karşı değiliz.

Biz sadece laikliğin Türkiye deki uygulamasına karşıyız. Türkiye de laiklik dinsizlik şeklinde uygulanmıştır. İşte bu mesele bu kadar basit.Siz kiminle konuştuğunuzun farkında değilsiniz.

Tabii inancıma göre evlenebilirim. Ama evlenmedim işte evlenmiyorum ne diyorsunuz. illa beni yatağa koymak mı istiyorsunuz? Benim sağdıçım mı olacaksınız?

SPİKER;Olurmu Sayın Üzmez

ÜZMEZ:Olmazsa öyle konuşma. Öyleyse evlenseydim evlenirdim kimse seni şikayet etmezdi.

SPİKER:Siz küçük kızla evlenmek istediğinizi söylemediniz mi?

ÜZMEZ;Hayır efendim. Hayır inancımıza göre evlenilebilir. Çünkü reşit dedim. O kadar yapmadık Türkiye Cumhuriyetinde yaşıyoruz. Kanunları çiğnemeye niyetimiz yok. Ben sizi davet ediyorum sizin krallarınızı da davet ediyorum gelin bir tv de tartışalım

SPİKER:Efendim zaten şu anda bir televizyonda canlı yayında tartışıyoruz.

ÜZMEZ;Sizinle tartışmam. Sizinle tartıştım. Sizin şeyinizi tarttım Biliyorum sizde bir kere hitabet nezaketi bile yok. Siz nasıl konuştuğunuzun farkında değilsiniz. Benim karşımda savcı gibi hakim gibi konuşuyorsunuz. Buna sizin hakkınız yok.Yarın namuslu vazifesini bilen hepsi namusludur o namuslu insanlardan birsavcı kulağınıza yapışırsa kimse sizi kurtaramaz sizi ne televizyonunuz ne de bu kafanız kurtarır, ikaz ediyorum sizi ve suç duyurusunda bulunuyorum

SPİKER :6 aydır neden cezaevindesiniz?

ÜZMEZ;Bunu avukatım söylesin. Ama ben şunu söyleyeyim.Bugün 6 ay cezaevinde bulunmak mesele değildir. Asıl mesele cezaevine girmemekdir. Oraya girmek mutlaka şerefsizlik demek değildir. Bazı yanlış uygulamalar vardır.Bu ülkeye hizmet etmiş insanların şerefini sırtlarında taşımış insanların cezaevinde yatmasını siz uygun buluyormusunuz ben uygun bulmuyorum.

SPİKER:Cezaevinden çıktığınız anda nefsime kırgınım dediniz neden?

ÜZMEZ:Öyle birşey dediğimi hatırlamıyorum ama nefsimle iftihar etmiyorum. Nefis insanı kötülüğe sürükleyen yaratılıştır insanın içinde kötülüğü gösteren bir meyildir. Omeyilden hepimiz şikayetçiyiz. Allah bizi nefsimizin esaretinden kurtarsın. Nedir yani nefsinden şikayet etmekte mi yasak.

Hüseyin Üzmez, Müslüm Gündüz ile ortaya çıkan görüntüleriyle ilgili olarakta "Müslüm benim dostum Müslüm dünyanın en dürüst insanıdır en namuslu insanıdır siz ne zannediyorsunuz "dedi

Spikerin "Günah benim kime ne sözünden ne anlamamız gerekiyor buna bir açıklık getirebilirmisiniz" sorusuna ise

" Onu sizin bana sormamanız lazım. Sizin bu konuda bilgisiz olduğunuz ortaya çıkıyor . Ben hukukçuyum. Hukuk fakültesini de birincilikle bitirdim. Biraz dikkatli konuşun benimle. Yani nedemek günah benim kime ne. Ben günah işleyeceğim günah tabiki benim olacak" diye konuştu.

Üzmez daha sonra stüdyoya telefonla bağlanan ilahiyatçı Arif Aslan dan özür diledi. Bu arada söze karışan spiker nazlı Tolga' ya " gazeteci mazeteci dinlemiyorum,programın bayından beri konuşuyorsunuz. Ben vaktiyle gazeteci vurmuş adamım." dedi

Üzmez, Spiker Nazlı Tolga' nın gazeteci Ahmet Emin Yalman' ı vurdum dediniz bu sözlerinizden gazeteci vurmakla övündüğünüzü anladım. Bnunla övünüyormusunuz sözlerine " Allahtan korkun yahu hayatımın yarısı gitti o yüzden.Gazeteci vurdum kaderi ilahiye bakın ki bende gazeteci oldum" dedi

ÜZMEZ'DEN ŞOK SÖZLER...

Hüseyin Üzmez programda spiker ile söz düellosuna girişti. İşte Üzmez'in şok cümleleri:
-Sen beni sorgulayamazsın. Ne hakimsin ne savcı
-Sen yalan söylüyorsun
-Ben senin gibi kimleri yere serdim
-Ben gazeteci vurmuş adamım
-Siz biraz bilgisiz gözüküyorsunuz
-Biz müslümanları birbirimize düşüremeyeceksiniz
-Sizin ne olduğunuzu gayet iyi anladık


Milliyet

28 Ekim 2008

Erişim Engeli Sona Erdi

Biraz önce farkettim ki erişim engeli gerçekten kaldırılmış. Turk.Internet.Com' un dün verdiği bir haberle duyurduğu gibi, blogger ve blogspot geneline uygulanan erişim engelinin hukuki ve teknik anlamda yanlış olduğu ve düzeltilmesi gerektiği ayrıntısına dikkat edilip çabuk tepki verilmiş olması gayet güzel bir gelişme bana göre. Belki hiç yapılmaması gereken bir hataydı bu şekilde bir engelleme ama yapılan yanlıştan bu kadar çabuk dönülmüş ve işlemin geri alınmış olması hiç yoktan iyidir. Bu da bir ilerleme...

Hukukçularımıza internetin dna' sı hakkında biraz eğitim verilmesinde fayda var diye düşünüyorum. Belki bu tür kararları verirken danışabilecekleri bilirkişilerin olması bile sorunu çözebilir.

Bilişim suçları ülkemizde oldukça yeni bir kavram ama diğer ülkeler kadar çabuk alışıp, hukuk sistemimizde gerekli düzenlemeleri yapamamış olmamız üzücü.

25 Ekim 2008

Blogger Erişim Engeli

Sonunda bu da oldu, blogger' a erişim engellendi... Bunu da yazıyorum ama engel kimbilir ne zaman kalkar, bu yazı ne zaman okunabliir... Diyecek birşey bulamıyorum...

ÇÜŞ, YUH, OHA...

Bakalım bu kapatma kararının altından kim çıkacak, bahanesi ne olacak...

Ben alışkınım, blogum zaten bir süredir erişim engeline takılmış durumda ama binlerce ciddi emek sarfedilmiş, hiçbir suçu olmayan çalışma var ortalıkta... Yazık, gerçkten çok yazık...

Türkiye' de yakında internete erişimi de tamamen engellerlerse şaşırmam...

23 Ekim 2008

Kedidir kedi

Diyarbakır' da yaşanan olaylarla ilgili olarak CHP lideri Deniz Baykal' ın yerinde bulduğum ve hak verdiğim bir açıklaması var. Biraz soru da içeriyor aslında ama malum, iktidar partisinin işlerine gelmeyeni duymamak, görmezden gelmek gibi alışkanlıkları var ama olur da, kazara, işlerine gelmeyecek, çıkarlarını zedeleyecek, ucu kendilerine dokunacak birşey yapmaya kalkarsanız da vay halinize... İşte o zaman haklarını sonuna kadar savunuyorlar, kaplan kesiliyorlar... Vatandaş ezilmiş, sıkıntı çekmiş, aç yatmış, itiraz etmiş kimin umrunda...


CHP Lideri Baykal, Başbakan Erdoğan’a 1 Mayıs’ta yaşananları anımsatarak, "Meşru eylem hakkını kullanmak isteyenleri kovalayacaksın, sokaktaki kızlarımızı döveceksin, ’Devlet otoritesini sağlıyoruz’ diyeceksin. Ama Diyarbakır’da kedi gibisin" dedi. Baykal yaşananların ’ayaklanma provası’ olduğunu söyledi.

Terörist başından "sayın" diye bahseden zihniyetten fazlasını beklemek hata olur aslında. Vatandaş derdini anlatmaya geldiğinde tersleyip kovacaksın, ama toprağında senin evladını vuran teröristi barındırıp kolladığını bildiğin adamı, elini sıkıp karşılayacak, Ankara' ya davet edecek, meclise sokacaksın.

1 Mayıs' ta meydanlara çıkmaya kalkanlara, kendi işçine, vatandaşına "ayak takımı" diyeceksin, polisine coplatacak, yüzüne gözüne gaz sıktıracaksın, arap kralı gelince "şeref madalyası" vereceksin, teröriste af çıkarmak için uğraşacaksın, şeyhlerin eteğini öptüğünü inkar edeceksin, millet aç yatıp kalkarken, sen türban derdinde, önüne gelene çatacaksın, utanmasan anayasadan laiklik kavramını atacaksın...


Baykalın konuşmasının devamında önemli bulduğum noktalar ise şöyle...

Demokratik talebe zorba
1 Mayıs’ta meşru eylem hakkını kullanmak isteyenleri odalarına kadar kovalayacaksın, sokaktaki kızlarımızı döveceksin, gaz bombalarını atacaksın ve ’Devlet otoritesini sağlıyoruz’ diyeceksin. Devletin otoritesini Diyarbakır’da neden sağlamıyorsun? Sivil toplumsal kuruluşların demokratik talepleri karşısında her türlü zorbalığı yapacaksın, sonra Diyarbakır’da kedi olacaksın.

Ayaklanma provası
Ortaya çıkan manzara çok acı. Ülkenin Başbakanı bir kente gidiyor. Sokaklar bomboş, çöpler yığılmış, bütün esnaf kepenk kapatmış, bir tek dükkán açık değil. Bu manzara, giderek etkinleşen bir terör yapılanmasının, uygun gördüğü anda karar alarak ortaya koyduğu manzaradır. Dün yaşadığımız olay, Türkiye’de bir ayaklanma provasıdır.

Hırsızlar fener kullanır
Deniz Feneri davasında Başbakan dut yemiş bülbül gibi. Her konuda aslan gibi kükrüyorsun, ama burada süt dökmüş kedi gibi oluyorsun. Peki, dünyanın hangi ülkesinde kalpazanlıktan hakkında dosyası olan bir kişi Başbakan’dır? Fıkralar anlatılmaya başlandı. ’Küçük hırsızlar el feneri, büyük hırsızlar deniz feneri kullanır" diye. Biri buna katkı yapmış, ’Ama, mutlaka ampul lazım’ diyor. Yolsuzluk ampulsüz olmaz.

Hele Deniz Feneri davası başlı başına bir derstir. AKP' nin de, RP' nin de, SP' nin de kökenlerini oluşturan akımın, zihniyetin şimdiye kadar nasıl beslenip bu kadar büyüdüğünün delillerindendir. İslamı nasıl da kullandıklarının, insanları nası kandırdıklarının ispatıdır.

UYAN TÜRKİYEM !!!

22 Ekim 2008

Gerekçeli Karar

Yüksek Mahkemenin, AKP' nin Anayasa Değişikliği Teklifini İptali konusunda açıklanan gerekçeli kararın bir özeti Milliyet Gazetesindeki bu haberden öğrenilebilir. Özet olarak;

BAŞKALARININ HAKLARINI İHLAL
Anayasa Mahkemesinin, başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılmasına ilişkin Anayasa değişikliğinin iptaline ilişkin gerekçeli kararında, "Düzenlemenin, yöntem bakımından dini siyasete alet etmesi, içerik yönünden de başkalarının haklarını ihlale ve kamu düzeninin bozulmasına yol açması nedeniyle laiklik ilkesine açıkça aykırı olduğu sonucuna ulaşılmıştır'' denildi.

BASKI ARACINA DÖNÜŞME OLASILIĞI
''Bireysel bir tercih ve özgürlük kullanımı olsa da kullanılan dinsel simgenin tüm öğrencilerin bulunmak zorunda olduğu dersliklerde veya laboratuvar ortamlarında, farklı yaşam tercihlerine, siyasal görüşlere veya inançlara sahip insanlar üzerinde bir baskı aracına dönüşmesi olasılığı bulunmaktadır''


şeklinde bi yorum yapılmış. Devam ile, iktidar partisinin ve teklifi destekleyenlerin, niyetlerini açık ettiği için genel tavırlarının da mahkemece görülmüş olması ve gerekçeye eklenmesi kararın doğruluğunu pekiştiren bir ayrıntı olmuş;-

''Dava dilekçesinde belirtilen hususların dışında, Meclis görüşmelerinde, dava konusu kuralların, üniversitelerde uygulanan başörtüsü yasağı nedeniyle eğitim haklarını kullanamayan öğrencilerin sorunlarını çözme olasılığını barındırsa bile, toplumdaki kaygıların giderilmediği ve güvence taleplerine sessiz kalındığı, demokratik uzlaşma yolları dışlanarak meydan okumanın veya dayatmanın yöntem olarak benimsendiği gerekçeleriyle eleştirildiği tutanaklardan anlaşılmaktadır''


Sonuç olarak Türkiye Cumhuriyetinin değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilkelerine ters düştüğü benim gibi hukuktan çok anlamayan, sıradan bir vatandaş tarafından bile net olarak görülebilmekteyken, iktidar partisi ve onun gibi oy rantı peşinde koşan yandaşlarının herkesi kör sanıp ısrarla bu değişiklik paketini dayatmalarındaki art niyeti unutmayalım, görmezden gelmeyelim...

20 Ekim 2008

Nihat Genç - Veryansın

Bütün düşüncelerimi dillendirebilen, hatta daha güçlendiren, detaylandıran, unutulanları, unutturulmaya çalışılanları hatırlatan, gözden kaçanları gözümüze sokacak kadar cesur yegane insan... İyiki varsın Nihat Genç...


17 Ekim 2008

Türkiye İşgalciymiş... Bak sen şu işe...

ABD' nin seçimlerdeki muhtemel yeni başkanı Obama, Türkiye' yi işgalci ilan etmiş. Türkiyenin Kıbrıs' ta bulunmasını Kıbrıs sorununun temeli olarak yorumlayan ve oradan çıkaracağını söyleyen muhtereme aşağıdaki sözüne karşılık sormak istiyorum; 
"Kıbrıs sorununun müzakereler yoluyla çözümü, Kuzey Kıbrıs'taki Türk işgaline son verecektir"
Peki sizin ordularınızın Irak' da, Afganistan' da ne işi var ? 

Haberin detayları da burada

29 Eylül 2008

Siyasi Parti Fanatikleri


Çok yakınımdaki insanlar da bunu yapıyorlar. Siyasete bir spor olayıymış gibi bakıyorlar, partilerini futbol takımları gibi seviyorlar. Bir fanatiklik havası var. Neredeyse tezahürat yapacaklar.

Birçok vatandaşımız için maalesef destekledikleri siyasi akımın temsilcilerinin faaliyetlerinde, eylemlerinde başarılı olmalarından çok ne derece karizmatik oldukları önemli; benim görebildiğim bu... ve maalesef ülkemde "gemisini kurtaran kaptan" mantığı çok tuttuğu için, hemşehricilik pek sevildiği için, yandaşlık her zaman ekmek kapısı olduğu için insanlar kimden çıkar görürlerse, kimden daha çok yontabileceklerini farkederlerse ondan yana oluveriyorlar...

Elbette savunduğumuz fikrin, öncelikle doğru yanlarını görürüz. Doğal olarak fikirlerin ya da eylemlerin yanlış olduğu söylendiğinde, karşı fikirle tartışmaya girildiğinde bir savunma mekanizması geliştirir ve müdahili olduğumuz akımı ve onun tezlerini savunuruz; bu normal bir tavırdır. Ancak...

Mevcut siyasi akımların, siyasetçilerin, partilerin hiçbirinin mükemmel olmadığını, kurumların bireyler tarafından temsil edildikleri ve bireylerin de hata yapabilecekleri gerçeklerini yok sayıp, en büyük parti bizim parti edasıyla körlemesine savunmaya geçeceksek, bunun adı fanatiklikdir.

Gazetelerin internet kopyalarında, yorumlara dikkat ederseniz buna çok sık rastlanıyor. CHP, AKP, bilmemne P... farketmez. O partinin yandaşları hazırolda bekleyip, gelen bütün karşıt yorumlara saygısızca saldırmaya başlıyorlar... Bu ne paniktir... Tamam sen o partiye oy verdin de, yöneticin bu sözünde,bu eyleminde, bu kararında hata yapmış... İlk senin eleştirmen, hatasını söylemen gerekirken, neyin üstünü örtmeye, dikkat dağıtmaya çalışıyorsun ?...

Futbol takımı tutar gibi parti destekleyerek ülkemize hizmet de edemeyiz, vatandaşlık görevimizi de yapamayız, demokratik haklarımızı da kullanamayız... Hele hele iki torba kömürle, biraz nohuta oy satılıyorsa bu ülkede, daha da söyleyecek söz kalmamıştır...

Pamukkale


Bir blogda rastladım, "Güzel Yerler" başlığı altında Pamukkale' den bahsetmiş bir arkadaş... Bizde bu blogda ülkemizdeki diğer güzellikler hakkında yorum yapalım, bol bol ziyaretçi gelsin oralardan değil mi ? :)

Buyrun, bu adres...

Biz de kısaca Pamukkale' den bahsedelim yeri gelmişken...

Pamukkale, kaynak sularının kirecinden oluşmuş bir tepedir. Türkiye'nin en tanınmış doğa harikasıdır; ve Denizli'dedir. Pamukkale 2700 metre uzunluğunda ve yüksekliği 160 metredir. Parlak beyaz rengiyle Pamukkale'yi 20 km uzaklıktan görmek mümkündür.Ayrıca Pamukkalede Antik Havuz, Antik Tiyatro, Arkeoloji Müzesi gezilmesi gereken yerlerdendir. Tepesinde antik Roma'dan kalma Hierapolis adlı kutsal antik şehir bulunur. 5-10 km yakınında Laodikya antik kenti bulunur. 5 km ilerisinde ise uluslararası bir thermal merkez olan Karahayıt vardır. Burada da beş ve dört yıldızlı oteller thermal turizm ve kaplıca hizmeti vermektedir.
Kaynak : Vikipedi

18 Eylül 2008

Gazozuma Ilac Koydular


Vakit gazetesi yazarı Hüseyin Üzmez, daha önce tanıdığını, yardım ettiğini, ilgilendiğini söylediği aileyi, şimdide tanımadığını, hatta kolasına atılan ilaçla kandırıldığını iddia ediyor. Utanmasa asıl onlar beni taciz etti diyecek :)

Bir yandan da hasta ve yaşlı adam rolüne de devam... 78 yaşında kelli felli adam 14 yaşında bir genç kızı taciz ediyor, kızın anası da işin yolunu yapıyor... Bir de bunların sayısını 4' e tamamlarsın oldu bitti... İzin var nasıl olsa...

Dengesiz...

10 Eylül 2008

Tencere Dibim Kara...

Başbakan ve Aydın Doğan atışa dursunlar, tahminim benim gibi birçok kişi "dur bakalım döksünler ne varsa eteklerinde" diyerek bekliyordur... Karanlıkta kalmış birçok noktada yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlıyor hatta...

Ben bu kadar şeyi nasıl toplasam da anlatsam derken Sabah yazarlarından Umur Talu durumu gayet güzel özetlemiş...

Düzen budur!

"Büyük iktidar" ile "Büyük medya" arasında (nihayet) açıkta patlayan "kavga" ibretlik.
Ülke yönetimine hâkim olan ile halkın "haber, bilgi alma hakkı"na büyük ölçüde hâkim olabilen arasındaki patlama, hepimizin beyninde ve hayatında patlamış bir boru!
Yazının devamında gözden kaçan ayrıntılar da var. Okumanızı tavsiye ediyorum... Yazıya ulaşmak için...

Technorati Tags: akp, tayyip erdoğan, aydın doğan, doğan medya, yolsuzluk, rüşvet, basın özgürlüğü, eleştiri, saygı

8 Eylül 2008

Arazi Mafyası - Vol.2

Daha önceki yazımda (Bkz.Arazi Mafyası Vol.1) dönen dolapları hatırlamış ve üzerine fikir yürütmüştük, fikir beyan etmiştik. Şimdi de başka bir yangından sıçrayan kıvılcımlar ve bu yüzden gitgide büyüyen bir kavgaya şahit oluyoruz.


Deniz Feneri davası uzun zamandır pek de bahsedilmeyen bir davaydı, hep gözlerden uzak tutuldu. Olayın boyutları gizlendi, Türkiyedeki Deniz Feneri derneğiyle alakası olmadığı söylendi. Ama sonuç olarak ortadan kaybolan 18 Milyon Euro (bol sıfırlı ve rakamlı haliyle 18.000.000.- Euro) hala kayıp...

Sonrasında deşeledikçe altından başka şeyler çıkıyor. Vakti zamanında Tayyip Erdoğan' ın da adının karıştığı iddiası üzerine Aydın Doğan "ahanda fırsatı yakaladım" deyip başlıyor saldırmaya... Başbakan' da pek bir panikliyor nedense, nerden bağlıyorsa iki konunun ucunu Aydın Doğan' ın Hilton arazisi hakkındaki planlarını ortaya döküyor ama bu sırada yine paşalı tavrıyla cevaplıyor... Konu uzuyorda uzuyor... İyidir; uzasın... İki tarafında hem medyası, hem imkanı, hem cephanesi bol... Döksünler bakalım eteklerindekileri de, ak koyun, kara koyun çıksın ortaya... :)

14 Ağustos 2008

Arazi Mafyası

Yolsuzluk iddialarına bir tane daha eklendi. Beni şaşırtmayan bie şekilde yine AKP, yine arazi konusu... Şu laf o kadar ağırıma gitti ki, sürekli yazılarımda, sohbetlerimde kullanıyorum;
Ben bu ülkeyi pazarlamakla mükellefim

Bir başka örneğini de bu haberde görüyoruz. AKP' nin de bu iddialarla ilgili net bir cevap vermeyişi dikkate değer. Yoksa veremeyişi mi demeliydik ? Haberin detayları da şöyle:

CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu, AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli’nin yaptığı yazılı açıklamayla ‘açıkça rüşveti itiraf ettiğini’ savunarak, ‘Meclis’in onurunu korumak için milletvekilliğinden istifa etmelidir’ dedi

Kılıçdaroğlu, hafta başında Silivri Savcılığı’nın da soruşturma dosyasında yer alan bir belgeyi basına dağıtarak, Dişli’nin Silivri’deki 19 dönümlük arsanın imar sorununu çözmek için 1 milyon dolar karşılığında devreye girdiğini, söz konusu belgenin de bunu gösteren protokol olduğunu öne sürdü.

CHP’den yeni sorular
Dişli’nin para karşılığı işini takip ettiğini öne sürdüğü Akademi Ofset A.Ş. ile beş yıldır ilişkisinin olmadığını söylediğini anımsatarak, “Ortağı olmadığınız şirket lehine hangi gerekçe ile 1 milyon doları bloke ettiniz?” diye soran Kılıçdaroğlu, şu saptamalarda bulundu:
- 1 milyon doları yurt dışında kazandıysanız, hangi ülkeden, hangi banka aracılığı ile getirdiniz?
- Hiçbir hukukçu bu protokolün 1 milyon doların güvencesi olduğunu söyleyemez. Protokolde ne teminat, ne bloke sözleri geçiyor. Madem güvence arıyorsunuz, o zaman protokolü niçin noterden yapmadınız?
- Protokol yapılan kişi, Bakan Mehmet Ali Şahin’in yeğeni aracılığı ile kamu bankasından kredi bulması için rüşvet teklif edilen kişidir. Bu olay Şahin’in şikayeti ile yargıya da intikal etmiştir.
- Silivri ilçesindeki parsellerle ilginizin olmadığını söylüyorsunuz. Oysa en azından Ağustos 2006’dan beri bu olaydan haberdarsınız. Çünkü, imzanız olan protokol ‘Silivri ilçesindeki parseller’ diye başlıyor.
- İlgi ve bilginizin olmadığı bir konuyu yapmanın akla uygun olmadığını belirtiyorsunuz. Ortaklıktan ayrılalı üç yıl geçmesine karşın, 2006’da böyle bir protokol imzalamanız mı, 3 trilyonluk arsanın 48 saat içinde 17 trilyona çıkması mı, konut alanının bir anda ticari alana dönüşmesi mi akla uygun?
- 11 trilyonluk bir rant rüşvetsiz olamaz. İmzanız olan metinde imar değişikliği sonrasında 8 milyon 600 bin dolarlık bir satıştan söz ediyorsunuz. Bu durum tezgahın daha önceden kurulduğu anlamına gelmez mi?”
Kılıçdaroğlu, “İstanbul’u hortumcular başkenti haline getirdiğini” öne sürdüğü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’a, “48 saat içinde 11 trilyonluk bir rantı gözü doymaz bir grup işadamına ikram etmeyi İstanbul’a hizmet olarak mı düşünüyorsunuz? Bu olağanüstü ranttan size veya belediyenize bir pay düştü mü?” diye sordu.

‘Erdoğan niye susuyor?’
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın iddialar karşısında suskun kalmasını da eleştiren Kılıçdaroğlu, “Dişli sıradan bir vekil olmanın ötesinde sizin yardımcınız. Bu konuda suskunluğu korumak suça ortak olmak demektir. Açıklama bekliyoruz” dedi.
Kılıçdaroğlu, Dişli’nin Sakarya’da Hazine arazisine kaçak fabrika kurmasıyla ilgili olarak, “Dişli Sakarya’da da yine dişlerini gösterdi. Dişli, rantın ortasında olan kişidir. AKP sesini çıkarmıyorsa, bundan AKP de besleniyor demektir” dedi.

Milliyet

7 Ağustos 2008

Acil Terbiye Talebi

Anne babalara sesleniyorum; bomboş evlatlar yetiştiriyorsunuz... Beyinleri boş, ne vatan sevgisi kalmış, ne kültürüne, diline sahip çıkma arzusu, savaşı, ne tarihini öğrenme hevesleri var ne de bugün olanları anlama... Dünya umurlarında değil... Telefonlarına kontör, arabalarına benzin alabildikleri sürece hayatın zor bir tarafı yok onlara göre. İktidarlar şovlarına devam ettiği sürece ne siyasal krizlerden ne de ekonomik çalkantılardan haberdar olmuyorlar; onlara göre memleketin hali toz pembe...

Durduk yerde böyle bir çıkışı niye yaptığımı söyleyeyim; şahit olduklarım, yaşadıklarım bana bunları yazdırıyor.

Bu ülkede hala değerlerinin farkında olan, ülkesi için canını verebilecek kızlı erkekli "delikanlı" bir gençlik de var bir yandan. Ne yazıkki daha fazla boş adam var...

Geçenlerde bir sohbet sırasında konu güncel siyasete geldi. Mevcut iktidarların geçmişten gelen birikimleri, siyasal altyapıları, seçmen kitlelerine uyguladıklarını propagandalar ve benzeri konularda fikirlerimi anlatmaya çalışırken karşımdaki gencin boş boş baktığını farkettim. Halbuki konuyu açan da oydu. Anlamadığını itiraf etti zira körlemesine savunmasının sonuç vermeyeceğini anladı. Gerekçesi de şu; "Ben cumhuriyet tarihini değil de Osmanlı tarihini okumayı daha çok seviyorum..." Genç kardeşimiz koskoca bir tarih dönenimi hoşlanılıp hoşlanılmayacak, seçimlik bir hobi gibi görüyor; nasıl bir cehalet, nasıl bir aymazlık bu ?...

Cumhuriyet dönemi siyasi hayatı hakkında son birkaç iktidar dönemi dışında hiç bir bilgisi olmadan, cumhuriyet dönemi tarihi hakkında bilgi sahibi olmadan, sırf iktidarın göz boyamasıyla, bana birkaç dakikada akıl almaz tablolar çiziktiriyor gencimiz... Onun o küçücük beynine zerkedilen formatta bir siyasi akımı tarif ediyor. İçi boşaltılmış, futbol takımı tutar gibi parti tutan bir zihniyetle...

Daha genç dönemlerimde bile bana tamamen zıt bile olsa kendi görüşünü sağlıklı izah edebilen, tarihiyle, birikimiyle anlatabilen insanları büyük bir saygıyla dinledim her zaman. Hiçbir zaman ben herşeyi biliyorum, senin anlattıklarına ihtiyacım yok diyemedim ayrıca... Ama şimdi nasıl olsa internet var; gençlerimiz oradan herşeyi öğreniyorlar ya da abileri (!) onlara doğruları anlatıyor...

Anne babaların bir an önce çocuklarının geleceği için onlara insanlık eğitimi vermeleri, vatandaş olmayı öğretmeleri gerekiyor. Aksi takdirde bu kadar boş beleş bir nesil, ülkesi için herşeyi feda etmeye hazır, çalışkan, zeki kardeşlerini de gölgede bıracaklar, ziyan edecekler... Atatürk bu ülkeyi böyle bir gençliğe emanet etmedi, bizlerde hıyanet etmeyelim...

Güncel konulara, ülkenin durumuna, halkın sorunlarına hakim olmak, en azından fikir sahibi olmak, bunlar için hiç olmazsa düşünmek, tartışmak, ekomiyi, siyaseti fikir sahibi olacak kadar da olsa takip etmek, bilmek vatandaşlık görevidir bana göre. Çevrende olup bitenlerin farkında olmak da yaşamaktır zaten. Ölümüsünüz siz ?

Kısa kesiyorum zira bu at gözlüklü insanlar terbiyemi bozacak derecede sinirlendiriyorlar beni... saygılarımla...

Technorati Tags: , , , , ,

29 Temmuz 2008

Lanet Olsun

Hain bir saldırı, parçalanan aileler, kaybedilen insanlar... Hepimizin başı sağolsun, ölenlerin yakınlarına da sabır diliyorum...

Artık hainlikten başka yapacak birşeyleri, söyleyecek sözleri kalmadı... Çok uzak değil, kendileri de kalmayacak ortada... Hepsi belasını bulacak bu pisliklerin...

Güngören' de atılan sloganlar arasında en çok desteklediğim de "Mecliste PKK istemiyoruz" oldu... PKK' ya kendi elimizle devlet hazinesinden sponsorluk yapıyoruz... Çıkarın onları oradan...

29 Haziran 2008

Ziyaret Sebebi

Google Analytics verilerine göre bloguma arama motorları sayesinde gelenlerin kullandıkları anahtar kelimeler ile ilgili Top 5 listesi şöyle;

Keyword Visits % visits
adana kebap nasıl yapılır 7 8.75%
adana nasil yapilir 5 6.25%
adana kebap nasil yapilir 4 5.00%
yeni kira yasası 4 5.00%
adana kebabi nasil yapilir 3 3.75%

Kabul, insanların hayatlarına ışık tutacak bilgiler, sıradışı haberler ya da başka yerde bulunamayacak şeylerden bahsetmiyorum ama 200' e yakın yazı bulunan bir blogun sadece Adana kebabı ile bulunabilir durumda olması da komik geldi... :)

Siyaset Gitgide Seviyesizleşiyor

Muhalefet, “Atatürk devrimleri travma yarattı” sözlerinin ardından kendisini eleştirenlere “Devrim Kanunları’nı okudularsa eşek gibi anırırım” diyen AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat’ın, tartışmayı, “Meclis Kütüphanesi’nden Devrim Kanunları alınıp okunmaya başlandı. Birçok eşeği eşeklikten kurtardım” sözleriyle devam ettirmesine sert tepki gösterdi. CHP yöneticileri, “sokak ağzının bir siyasetçiye yakışmadığını” dile getirirken, MHP’liler, Fırat’a “güneşte fazla kalma” tavsiyesinde bulundu.


Artık böyle haberler okumaktan ve yorumlamaya çalışmaktan sıkıldım. Türkiye gibi dünyada çok önemli bir konuma sahip bir ülkede, bu kadar sorun, bu kadar sıkıntı varken, bir grup insan, hemde iktidar sahipleri, sanki bir nebze anlayabilmişler, birazcık içlerine sindirebilmişler gibi, sanki cumhuriyete ve halkın egemenliğine saygı duyuyorlarmış gibi, hadleriymiş gibi kalkıp Atatürk' e ve devrimlere, devrim yasalarına dil uzatabilecek cüret ve cesareti kendilerinde nasıl buluyorlar çok şaşırıyorum.

Ülkesi ve halkı için bütün hayatını feda etmiş bir insana ve onun davasına, çabasına inanıp arkasından giden bütün bir ulusa yapılan bu saygısızlığın da cevapsız ve cezasız kalmamasını diliyorum...

GENÇLİĞE HİTABE

Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK
20 Ekim 1927

6 Haziran 2008

Garip Bir Denklem

Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu şöyle bir beyanatta bulunmuş;

Herkesin vatansever olduğunu, bazı kişilerin "vatanı en çok biz seviyoruz" deme hakkına sahip olmadığını anlatan Eroğlu, "Ben de diyorum ki, en çok biz seviyoruz. Sevmekte de yarışalım" dedi.


Benim anlamadığım da bu işte... Müdahili olduğu siyasi akımın temsilcileri "Ben bu ülkeyi pazarlamakla mükellefim", "gece gelseler, pijamaya çıkar satarım" diyorlar, ülkenin kar eder durumdaki bütün tesislerini başka olaylara denk getirip sessiz sedasız satıyorlar, ülkede rejimi değiştirmeye çalıştıklarını, bunun "kanlı mı, kansız mı" olacağını tartıştıklarını beyan ediyorlar, "10 Kasım törenlerinde sap gibi durmanın alemi yok" diye düşünüp, fikirlerinde Atatürkü referans veriyorlar, ülkenin ekonomik tarihindeki en büyük borçlanma rakamlarına çıkmalarına rağmen insanları uyutmak için düzmece pembe tablolar çiziyorlar, bu ülkenin toprağı için canını veren şehide "kelle", terörist başına "sayın" diyorlar ve hatta oğulları da askerlik yapmıyor, cumhuriyetin gerçek sahibini, vatandaşı, "ananı da al, git" diye kovalıyorlar, işçiyi, emekçiyi "ayak takımı" olarak görüyorlar, türbanı "velev ki siyasi simge" diye tanımlayıp, dini siyasete alet etmenin doruk noktasını sergiliyorlar, müslüman olmaktan dem vurup, "büyük ortadoğu projesinin eş başkanı" olmakla övünüyorlar, söz verdikleri halde dokunulmazlığa dokunmuyorlar, hiç bir siyasi parti kapatmasına karşı çıkmıyorlar ama sıra kendileriyle ilgili bir davaya gelince halkı, düzmece mazlum senaryolarıyla galeyana getirmeye çalışıyorlar, hazırladıkları anayasa taslağını, kendi yargı organlarından önce Avrupa ve Amerika' ya onay almaya götürüyorlar, yasalara dayanan mahkeme kararları kendi çıkarlarına olmadığı sürece, hukuk sistemine güvenmediklerini belli ediyorlar...

Ama vatanı da benden çok seviyorlar...

Bu nasıl bir denklem ?

30 Mayıs 2008

Nerelerdeyim

Uzun zamandır içimden hiçbirşey yazmak gelmiyor... Aslında dinlenmeye, kendimi dinlemeye çekildiğim zamanlarda anlatacak çok şey varmış gibi geliyor, zihnimde fırtınalar kopuyor. Sanki biraz zorlasam koca bir roman çıkarabilecekmişim gibi bir his bahsettiğim. Gündelik işlerin, hayatın, ne kadar esiri olmuşum...

Yalnızlık mı ? O benim ilacım işte...

10 Mayıs 2008

Ekşi Sözlük Davayı Kaybetti

Ekşi Sözlük Türk Telekom aleyhine açtığı davayı kaybetmiş. İşin içine internet ve ifade özgürlüğü kavramları girdiğinde, hatta ikisi bir arada olduğunda adalet sistemimizi anlamak zor.

Sözlüğün davadaki talebi, Türk Telekom' un kapatmanın gerekçesiyle ilgili bilgi vermemesi ve müdehale edemedikleri, hangi içeriği düzenleyeceklerini bilmedikleri için kapatmayla karşılaşmaları ve sonucunda uğradıkları zararın tazmin edilmesiyle alakalı. Ancak bu talep de reddedildi ve sözlüğün uğradığı zarar da yanına kaldı.

Aynı sıkıntıyla ben de karşılaştım, daha önceki yazılarımda da anlatmıştım. Yurdum insanının zihniyeti anlamak mümkün değil. Önce bir deneyin bakalım, site yönetimiyle, yazarıyla iletişim kurmaya çalışın. Rahatsızlığınızı, hata gördüğünüz noktayı bildirin. Sonrasında bir ilerleme kaydedemezseniz hukuki yollara başvurun, ona kabul ama önce bir deneyin.

Birçok sistemin yapısı gereği, içerik kullanıcılar tarafından oluşturuluyor. Bu sitelerin sözleşmelerinde ve kurallarında da yazılan mesajların içeriğinden yazarın sorumlu olduğu mutlaka belirtilir. Dolayısıyla site yönetimi bu sorumluluktan bir noktaya kadar kurtulmuş olur. Bahsi geçen, yasadışı bir içerikse ve bu yönetim ya da moderatörler tarafından tespit edilmişse zaten düzenlenecektir ama bazen kontrollerde de gözden kaçabiliyor. Bu durumda da iletişime geçerek ilgilileri de uyarmak en mantıklı yol bence.

Kişisel fikirler, yorumlar da site yönetimi tarafından sansürlenecek olsa o zaman interaktif ortamların, ifade özgürlüğü kavramının anlamı kalmıyor.

Her söylenen cümleyi hakaret olarak yorumlamak da hastalıklı bir zihniyet bence. Eleştiri denen kavramdan haberleri yok herhalde insanların.

Ne yani, her söyleneni, her yapılanı, her hatayı kabul edelim, hiçbirşeye tepki vermeyelim, kuzu kuzu kaderimizi ve gördüğümüz herşeyi kabul mu edelim ? Neyiz biz, koyun mu ? Demokrasi hangi noktadan sonra ve kim için geçerli ? İfade özgürlüğü sadece sistemi ve iktidarları övenler için ya da parası olanlar için mi geçerli ? Bu kavramların içi bu kadar boş mu ?

8 Mayıs 2008

Spam Protection for E-Mail Links

Sitelerimizde ya da bloglarımızda iletişim amacıyla kullandığımız e-posta adreslerimizin spam botları tarafından toplanması ve akabinde binlerce spam' e boğulmak çok can sıkıcı bir durum. Bunu engellemek için farklı metodlar kullananlar var. Örneğin bir javascript yardımıyla e-posta adresinizi saklamanız mümkün.

Eğer kodlarla bu işi halledemediyseniz ya da kod bilginiz yoksa, buradan ulaşabileceğiniz sayfada bulunan formu doldurduktan sonra elde edeceğiniz kodu sayfanıza eklediğinizde adresinizi koruma altına almış olursunuz...

Sayfanın kullanımı şöyle;

  • E-Mail kutucuğuna istediğiniz adresi yazın,
  • Linkte ne yazacağını Title kutucuğuna ekleyin,
  • İsterseniz, linke tıklandığında e-posta' nın başlık bölümünde yazacak kısmı da Subject kutucuğunu doldurarak belirtebilirsiniz.
  • Sonraki adımda Encrypt Mail butonuna tıklayarak elde edeceğiniz kodu, e-posta linkinizin görünmesini istediğiniz yere yapıştırarak kullanabilirsiniz.

Böylece şifrelenmiş durumdaki adresiniz, spam botlarına kurban olmayacak... Link yine adresinizi içeriyor ama kod içerisinde adresiniz geçmediği için spam botları bulamıyor... Güle güle kullanın :)

6 Mayıs 2008

iGoogle Widget : Analytics

iGoogle' ı uzun zamandır kullanıyorum ve takip ettiğim bir çok blogla ilgili RSS' leri ve bir sürü işe yarar aracı buradan kullanıyorum. Benim için son ve en önemli gelişme yine Google tarafından sağlanan webmaster servisine ait verilere buradan ulaşabilmek olmuştu.

Web yöneticisi araçları servisinin Kontrol Panelinde Araçlar menüsünün alt seçeneği olan Gadgets başlığından iGoogle' a bir araç ekleyebiliyorsunuz. Bu aracı iGoogle' a ekledikten sonra, servisin menüsüne girmeden birçok ayrıntıyı sürekli takip etme şansım oldu böylece.

Daha sonra benzer bir hizmetin Google Analytics servisi için de olup olmadığını araştırırken analyticsindex.com' a rastladım...

Bu servis ile de Analytics' den elde ettiğiniz önemli birkaç veriye iGoogle ile ulaşabilirsiniz. Sayfaya girdikten sonra solda bulunan "Add the Analytics KPI gadget to iGoogle:" yazısının altındaki butona tıklamanız, iGoogle ana sayfanıza dönüp uygulamanın yetkilendirilmesini onaylamanız lazım. Eğer iGoogle' ı kullandığınız hesapla Analytics hesabınız da aynı ise doğrudan servise kayıtlı sitelerinizin listesine ulaşabiliyorsunuz. Ayarları için de sitedeki bu sayfayı kullanabilirsiniz.

Bir de şöyle bir ipucu vereyim, iGoogle' da yeni bir sekme açarken "Analytics Widget" başlığını kullanırsanız hazırda birkaç aracın daha yüklü geldiğini göreceksiniz. Şaşırtıcı bir keşif oldu benim için :)

5 Mayıs 2008

Yine, Yeniden Sansür : Youtube Kapatıldı...


Türk internet ve blog camiasına Youtube kapatmaları ile ilgili yazı yazmaktan artık fenalık geldi eminim. Şahsen ben sıkıldım.

Yine erişim engeli var ve halihazırda bir açıklama da yok... Kimbilir yine neyi bahane ettiler. Site yönetimiyle görüşüp sakıncalı olduğu kanaatine varılan içeriğin kaldırılması talebinde bulunmak ve bir zahmet biraz çaba göstermek yerine yine kolayına kaçarak, sadece Türk Telekom kullanıcılarının erişimini engelleyen yöntemi seçtiler.

Bu durumda sadece asıl muhatap olan bizler neler olup bittiğinden habersiziz. Diğer servislerin kullanıcıları ya da diğer bütün internet kullanıcıları gerekçe olan içeriğe ulaşabiliyorlar. Hukuk sistemimizdeki teknik bilgi eksikliğinden kaynaklanan bu gereksiz açığın biran önce giderilmesi ve daha akılcı yollar bulunması gerektiğini düşünüyorum.

2 Mayıs 2008

Scribd - Döküman Arşivi

Scribd, geze geze bitiremediğim miktarda dökümanla dolu bir arşiv sitesi. Tesadüf eseri rastladım ama hemen favorilerimde yerini aldı.

Kullanıcılar tarafından yüklenen kitapları sisteminizde o formatı görüntüleyecek program yoksa da görebiliyorsunuz ve bu dökümanları bilgisayarınıza indirmeniz de mümkün.

Yüklenebilecek formatlar olarak Microsoft Office Word, Excel ve PowerPoint dosyalarını, Open Office dosyalarını, Text ve RTF ile PDF ve PS formatında dosyaları kabul ediyor. Depolama için herhangi bir kapasite sınırı da koymamışlar.

Özellikle Technology başlıklı bölüm ve alt bölümleri olan Computer Science, Internet, Telecom bölümleri ilgimi çekti...

Kesinlikle tavsiyemdir.

1 Mayıs 2008

1 MAYIS

Emekçilerin bütün bir yıl içerisinde seslerini duyurabilecekleri, taleplerini dile getirebilecekleri tek gün olan 1 Mayıs, bu sene de olaylarla başladı... Hükümet son birkaç gündür bir yandan medyada 1 Mayıs' ın emekçilerin hakkı olduğuna dair yapmacık beyanlarla göz boyamaya çalışırken, bir yandan da, başbakanın deyimiyle ayak takımına karşı önlemler almayı da ihmal etmedi.

Sanki anılan güruh terörist... sanki onlar bu ülkenin evladı değil... demokrasi sadece AKP' nin kapatılması söz konusu olunca devreye girebiliyor ama bu kadar emekçi yasal hakkını kullanmaya kalkınca karşısında binlerce polis buluyor...

Televizyonlarda seyrediyoruz, kaldırımın kenarında oturan bir genç kızın suratına koşan bir polis tekme atıp kızı deviriyor, arkasından gelen diğer bir polis de cop ile kızın suratına vuruyor... PKK militanları gösteri yaparken bile bu kadar sert önlemler, tepkiler olmuyor; bu insanlar ne yaptı ?

Daha ortada bir provakasyon, sataşma, taşkınlık yokken polis sağa sola gaz bombaları fırlatmaya, biber gazı sıkmaya, önüne geleni tepelemeye başlıyor... Ondan sonra da vatandaş da bize taş attı oluyor adı... Bir çok emekçi ve vatandaş da mağdur olduğuyla kalıyor...

Polis teşkilatında acilen psikolojik tedavi görmeye başlaması gerekenler olduğunu düşünüyorum... Emir de olsa, vatandaşına karşı bu kadar kin, nefret ürkütücü...

Başbakanı da ayrıca kınıyorum. Taksim' e çıkılmasını yasaklamak fikrini vatandaşına anlatırken kullanacağınız üslup bu kadar olayın çıkmasına engel olabilirdi. "Ayaklar baş olursa..." gibi bir söylemi tamamen tahrike yönelik olarak değerlendiriyorum...

Ayrıca DİSK yönetiminin bu provakasyona alet olmamak adına yürüyüşlerini sonlandırması da çok akıllıca ve doğru bir hareket, kendilerini kutluyorum...

AKP Savunmasını Sundu

AKP, Anayasa Mahkemesine 6 klasörden oluşan savunmasını 30 Nisan itibariyle teslim etti. Bundan sonrası için de Türk Adalet sistemine güveniyorum... Umarım doğru kararı verecekler...

30 Nisan 2008

Böyle Bir Sevmek

ne kadınlar sevdim zaten yoktular
yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
azıcık okşasam sanki çocuktular
bıraksam korkudan gözleri sislenir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir

hayır sanmayın ki beni unuttular
hala ara sıra mektupları gelir
gerçek değildiler birer umuttular
eski bir şarkı belki bir şiir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir

yalnızlıklarımda elimden tuttular
uzak fısıltıları içimi ürpertir
sanki gökyüzünde bir buluttular
nereye kayboldular şimdi kim bilir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir

Attila İlhan

24 Nisan 2008

Google Adsense - Reklam inceleme merkezi


Google, Inside Adsense blogunda verilen bilgiye göre, Reklam İnceleme Merkezi hizmetini hesaplara eklemeye başlamış. Bu özellik hakkında Adsense yardım sayfalarında detaylı bilgi bulmanız mümkün.

Bu servis özet olarak hedeflenebilir olarak belirlediğiniz reklam alanlarınız üzerinde kontrol sahibi olmanızı sağlıyor. Bu sayede sizin için özel olan bu alanlarda hangi reklamların görüntülenebileceğine karar verebiliyorsunuz. Bu seçimi reklam gruplarına ya da reklamverene göre yapabiliyorsunuz.

Böyle bir seçimi yapabilmek, içeriğinizle ilgisi olmadığını düşündüğünüz reklamları engelemenizi sağlayacak ve bu sayede gelirinizi artırabileceksiniz. Bu açıdan yine faydalı bir özellik sunmuş Google. Teşekkür ediyorum kendilerine...

Bu özelliği aktif hale getirmek için bu linki kullanabilirsiniz...

Türkiyede Silah Merakı

Oturduğum semtte sürekli olarak yaşadığımız bazı olaylar var. Gecenin bir vakti, çok yüksek seste müzik çalınan bir ya da birkaç araba sokaklarda geziniyor, naralar atılıyor, gülüşmeler, bağırtılar, ıslıklar...

Rahatsızlığın son noktası da, silah sesleri... Maç zamanlarında silah sesleri artık doruk noktasına varıyor. Neredeyse evlerin yarısından silah çıkar oldu. Maç dışında, gece vakti sebepsiz yere ara sokaklardaki patlamaları, bunların verdiği korku ve endişeyi tahmin edebilirsiniz.

İnsanlarda bu kadar çok silah olması endişe verici. Sivil halk neden silahlanmaya bu kadar hevesli bir türlü anlayamıyorum. Birçok sebebi olabilir ama benim tahminim özenti ve denetimsizlik. Silah taşıdığını bildiğim bazı insanlar, kendilerini daha iyi hissettiklerinden bahsediyorlar. Üzerinde silah varken ve her an kaza sonucu ya da bilerek birini vurup başını belaya sokma riski varken insan nasıl daha iyi hisseder anlayamıyorum.

Silah ruhsatının nasıl verildiğini, kimlere verildiğini, gerekçelerini, yetkililerin çok sıkı gözden geçirmeleri gerekiyor. Bu ülkede polis, jandarma gibi yerel güvenlik güçleri yok mu? Neden herkesin silaha ihtiyacı olsun ?
Bir yandan da -kimse kusura bakmasın ama- güvenlik güçlerine karşı bir tereddüt oluşmaya başladı bende. Bahsettiğim mahalle aralarında silah sesleri duyulması, gürültüler, kavgalar devam ederken, bütün bunlar olup biterken, birkaç sokak yukarıda koca binasıyla bir emniyet müdürlüğü olmasına rağmen hiçbir ekibin bu insalara müdehale etmeyişi gerçekten düşündürücü...

Türkiyede yasadışı eylemlerde kullanılan silahların sayısındaki artış konusunda yapılan bir araştırma hakkında şu haberi de okumanızı öneriyorum. Durum gerçekten vahim görünüyor. Silahsızlanma konusunda ciddi bir propaganda ve bilinçlendirme çalışması yapılmalı.

Bir sürü insanın kaza kurşunu sonucu öldüğünü duyuyoruz, görüyoruz. Silah yüzünden birçok aile dağıldı. Üzerine silah olmasına güvenip kavgaya tutuşan, sinirlerine hakim olamayan birçok insan katil oluyor...

Lütfen silahların tehlikesi konusunda daha çok yazıp çizelim, insanları, çocuklarımızı, kardeşlerimizi silahlardan uzak tutalım...

23 Nisan 2008

Sarıgöl Kilimleri Dünyaya Açılıyor

Manisa Sarıgöl, köy halkının dokuduğu kilimlerle dünyaya açılmış...

Manisa’nın Sarıgöl ilçesinde, köylü kadınların dokuduğu çeşitli motif ve ebatlardaki kilimler, başta ABD başta olmak üzere Japonya ve Fransa’ya ihraç ediliyor. Sarıgöl’e bağlı Şeyhdavutlar, Güneydamları, Yeniköy, Kahramanlar, Ziyanlar ve Afşar köylerinde kadınlar, aile bütçelerine katkıda bulunmak için kilim dokuyor. Neredeyse her evde bir kilim dokuma tezgâhının bulunduğu köylerde kadınlar, malzemelerinin verilmesi halinde 115x170 santimetre boyutlarındaki bir kilimi 30 ile 50 YTL’ye bir haftada, 90x300 santimetre boyutlarındaki bir kilimi ise 25 günde 300 YTL karşılığında dokuyor. Köylü kadınların dokuduğu bu kilimler, başta ABD olmak üzere Japonya ve Fransa’ya ihraç ediliyor. Milliyet

El emeğine karşılık bulmak zordur, ne güzel ki emekleri ziyan olmuyor. Bölgenin girişimcilerini de ayrıca kutlamak lazım...

21 Nisan 2008

Bu sefer kalktı

22/04 : Bu konu çok uzadı, biliyorum... bende rahatsız olmaya başladım ama sanırım telekom dns' lerinin bir sıkıntısı bu; erişim bir gün var, ertesi gün yok. Sonunda hepten erişim kesildi...

Siteme erişim engeli sanırım bu sefer kalktı. Artık emin olamıyorum, birgün yasaklı, birgün herşey yolunda... Telekom' da şaşırdı demek ne yapacağını :)

Ben yinede sansüre hayır demeye devam ediyorum. Benim bile sesimi kesmeye kalkanlar, başkalarına çok daha büyük sorunlar çıkarıyorlar. (Bkz. İlhan Selçuk, Aziz Nesin, Nazım Hikmet ve diğerleri)

15 Nisan 2008

Erişim Engeli Kalktı (sanmıştım)

- 16/04 itibariyle ani bir karar değişikliği olmuş ve siteye erişim yine durdurulmuş :)) ne yapacaklarına bir karar verseler iyi olacak artık...

Bir haftaya yakın bir süre bloguma erişim engellenmişti. Gerekçe, mahkeme bilgisi yok... Sadece bilinmeyen (!) bir güç tarafından yayınım durduruldu :)

Türk Telekom ile iletişim sayfaları üzerinden yazışmaya çalıştım. Açıkcası beni şaşırtan bir şekilde aynı gün içerisinde mailime cevap aldım. Yeterli bir açıklama olmasa da en azından cevapsız bırakmadılar, sağolsunlar... Keşke gerekli bilgiyi alabilsem de şu olayın üzerine gidebilsem ama görünen o ki, kimseden sağlıklı bir bilgi alamayacağım.

Aslına bakarsanız bu bir anlamda da beni sevindirdi. Yazdıklarımın, söylediklerimin birilerine ulaşmış ve rahatsız etmiş olması, amacıma ulaştığımın işareti bana göre. Amaç elbette rahatsız etmek değil ama hani bilirsiniz, birinin yanlışını yüzüne söylerseniz rahatsız olur, hemen bir savunma hareketi geliştirir. Demek ki, ben de konuya doğru yerden girmişim, birilerinin işine gelmeyecek birşeyler söylemişim...

Sitemi kapattıran her kimse, kimlerse... Size teşekkür ediyorum, çabamın boşuna olmadığını, mesaj iletmek istediğim yerlere ulaştığımı bana böylelikle anlatmış oldunuz... Sağolun... ;)

12 Nisan 2008

Anonymous Surf - Proxy Service - Open DNS

Erişim engeli konmuş sitelere ulaşabilmek için kullanabileceğiniz basit bir yöntem aşağıda linkini gördüğünüz tarzda ücretsiz servisleri kullanmak olabilir.

http://anonymouse.org/anonwww.html

Ya da DNS IP' lerinizi aşağıdakilerle değiştirebilirsiniz...

4.2.2.1
4.2.2.2

Bu IP' leri sisteminizde nasıl kullanacağınıza dair güzel bir anlatımı bu adreste bulabilirsiniz...

Bu Siteye Erişim Mahkeme Kararıyla Engellenmiştir

Güzel memleketimde fikir özgürlüğünü hiçbir zaman içine sindiremeyen zihniyet, internetin gelişmesiyle hepimizin fikrini beyan edebileceği mecralar bulmasını ise kesinlikle kabullenemedi. Şu anda misafiri olduğunuz bu siteye Türk Telekon DNS' lerinden erişim mahkeme kararı ile durduruldu. Kararla ilgili ise ne mahkeme adı, ne de karar numarası belirtilmemiş. Yani hakkımı arama şansı da vermemişler. Türk Telekom' a bu konuda bir e-posta gönderdim ama ondan da pek ümidim yok, tahminim iletişim sayfasındaki mailler hiç kimse tarafından kontrol edilmiyordur. Mahkemeye başvursam neye göre takip yaptıracağım ise tamamen muamma... Dolayısıyla site kapandığıyla kalacak.

Unuttukları ayrıntı ise şu; Interneti, bütün dünyada bir tek kendilerinin sunduğu çok özel bir hizmet gibi görüyorlar. İnternet kullanıcıları ise, ihtiyaç duydukları bilgiye ya da erişmek istedikleri içeriğe ulaşmak için bir çok yol kullanabileceğinin farkında. Türk Telekomun zaten sorunlu olan, üç-beş ayda bir IP adreslerini değiştirdikleri DNS' leri yerine kullanılabilecek bir çok ücretsiz DNS adresini internette farklı kaynaklarda bulabilirsiniz. Zaten şu anda bu yazıyı da okuduğunuza göre ya bir Proxy kullanıyorsunuz, ya da DNS tanımlarınızı değiştirmişsiniz...

Şimdi gelelim asıl önemli konuya...

Sitemin neden kapatıldığını tahmin edebiliyorum...
Çünkü kimsenin kişilik haklarına saldırıda bulunmadım, kanunlara aykırı, yıkıcı, bölücü, toplumda ayrılık yaratacak, cumhuriyeti ve devleti yıkmaya yönelik söylemlerim olmadı, yasadışı ya da telif hakkı olan bir materyal ya da eseri paylaşıma açmadım. Aksine devletimi, milletimi sevip, cumhuriyeti ve laik düzeni korumaya çalıştığım ve sadece bazı kişi ve kurumları eleştirdiğim için siteme erişim engeli kararı aldırıldı.

Malumunuz bu ülkede sevilen vatandaş olmanın yolu, her söylenene "evet" demek, her yapılanı kabul etmek, uygun görülene ses çıkarmamaktan geçiyor. Aksini yapar da hakkınızı aramaya, yorum yapmaya hatta daha da ileri gidip eleştirmeye kalkarsanız başınız belada demektir.

İnternette sansür mantığı ise ülkemde çok garip işliyor. E-Devlet projeleri, sağlıklı verilemeyen kamu hizmetlerinin telafisi olarak değil de, vatandaşa bir lütufmuş gibi gösterilerek ahkam kesiliyor ama ne devlet büyüklerinin ne de yetkililerin, daha da komiği Telekom yetkililerinin bile sistemlerin nasıl işlediğine dair bir fikri yok anlaşılan. Dediğim gibi bu hizmeti sadece kendilerinin verebildiğine inanıyor olmalılar ki, kendi DNS' lerinden engel koyunca herşey çözüldü sanıyorlar. Wordpress ve Youtube engellemelerini hatırlayınız.

Sonuç olarak beni bu şekilde susturmaya çalıştılar ama RSS' lere engel koyamadıkları için ben bir şekilde yazı yazmayı başarabildiğim sürece sesimi yine duyurma şansım var. Daha olmadı topluluk sitelerini ya da başka servisleri kullanırım. O da olmazsa diğer sitelerimden devam ederim, başka domainler alır yine yazarım. Çok başarılı bir yazar ya da araştırmacı olduğum söylenemez hatta vasat bile sayılırım ama arkamda beni koruyacak kimsem ya da cebimde tomarla param olmadığı, sıradan bir vatandaş olduğum için bu kişi ve kurumlar tarafından kolay lokma olarak görülüyorum...

Sansüre karşı duralım... Sesimizi kısamasınlar... Bu ülkeyi, vatanımızı, dedelerimizin, şehit kardeşlerimizin emanetini kimseye harcatmayalım... Siz de bir el verin...

Saygılarımla...